Sanatçılar, gazeteciler, kadınlar susmayacak!

#sedefkabaş #sezenaksu

BASIN AÇIKLAMASI

Sanatçılara, gazetecilere gözdağı verip, korku iklimi yaratmaya devam eden Saray son olarak iki kadını hedefine aldı. 

Gerçekleri söylemekten bir an bile tereddüt etmeyen biri sanatçı diğeri gazeteci bu iki kadın tehdit ve cezalarla susturulmaya çalışılıyor. 

SARAYIN ŞARKI SÖZÜ VE ATASÖZÜ KORKUSU

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir şarkı sözünden rahatsız oldu ve Türkiye’nin en önemli yorumcularından ve bestecilerinden Sezen Aksu için ”O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” dedi. Hemen ardından ise Saray bu kez de bir atasözünden hiç hoşlanmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef aldığı iddiasıyla ekranda söylediği Çerkes atasözü dolayısıyla gazeteci Sedef Kabaş tutuklandı.

BİRER BİRER ESİR ALINIYORLAR

Sanatçılar, gazeteciler, akademisyenler, öğrenciler, insan hakları savunucuları, aydınlar…

Basın ve ifade özgürlüğünün ayaklar altına alındığı Türkiye’de baskı ve korkuyu artırmak için birer birer esir alınıyorlar. Saray insan hakları, demokrasi ve özgürlükler için karşı duran, ayak direyen kim varsa yıllardır birer dört duvar ardına kapatıyor, muhalif sesi sindirmek istiyor. Sanıyorlar ki böylece gerçekler gizlenir…

Türkiye Cumhuriyeti’nin evlatlarını karanlık teslim alamayacak. 

Kadınlar ise aydınlık ve karanlığın savaşında mücadeleyi en önde sürdürmeye devam edecek. 

Şarkı sözlerinden, atasözlerinden, şiirden, kitaptan korkanlara Avrupa’dan bir kez de biz hatırlatalım:

Bağımsız, özgür, laik, çağdaş ve aydınlık bir Türkiye için gazeteciler, sanatçılar, kadınlar, bu halk susmayacak!

ATGB Yönetim Kurulu

Avrupa’ya göç eden gazeteciler: Gelenlerin buradakilerle ilişkisi zayıf

Göç eden gazetecilerin Avrupa’daki Türkiye kökenli gazetecilerle ilişkilerinin zayıf olduğuna işaret edildi. ATGB toplantısında Türkiye’deki gibi Avrupa’da da popüler olmayan gazetecilerin ayakta kalabilmek için daha çok mücadele etmesi gerektiği vurgulandı. 

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği’nin (ATGB) dijital olarak gerçekleştirilen “Dünden Bugüne Avrupa’daki Türkçe Medya  I. Dijital Sempozyumu”nun son bölümünde “Türkiye’den Avrupa’ya yerleşen gazetecilerin durumu” tartışıldı. 

ATGB Belçika Temsilcisi Fikret Aydemir’in (Brüksel) yönettiği ve Birliğin YouTube kanalında gerçekleşen dijital toplantıya, Yaşanacak Dünya’dan Ayşe Eğilmez (Stuttgart), Sol Haber’den ATGB İrlanda Temsilcisi Çağdaş Gökbel (Dublin), Diem–Gündem Avrupa’dan Rachel Hebun Aden (Stuttgart) ve gazeteci-yazar ATGB kurucu üyesi Osman Çutsay (Frankfurt) konuşmacı olarak katıldı. 

Avrupa’ya geliş öykülerini de anlatan gazeteciler Türkiye’de bazı kırmızı çizgilere dokunulduğunda cezalandırılmayı, işten çıkarılmayı, cezaevine atılmayı, saldırılmayı da göze almak zorunda kalındığına, ezilenlerin sorunlarına ise ana akım medyada yer verilmediğine işaret ettiler. Göç eden gazetecilerin Avrupa’daki Türkiye kökenli gazetecilerle ilişkilerinin zayıf olduğunu, Avrupa’daki Türkiye kökenli gazetecilerin birlikte hareket etmesi gerektiğini belirten gazeteciler, ancak önce ilkesel olarak kimlerle birlikte yürüneceği konusunun net bir şekilde ortaya konulmasını isteriler. 

Gazeteciler, Türkiye’deki gibi Avrupa’da da popüler olmayan gazetecilerin ayakta kalabilmek için daha çok mücadele etmesi gerektiğine işaret ettiler. Facebook’tan canlı yayınlanan sempozyumda öne çıkanlar şöyle:

“GAZETECİLİK HİÇBİR ZAMAN ÖLMEZ”

Yaşanacak Dünya – Ayşe Eğilmez

Türkiye’de yaklaşık 20 basın davam vardı ve bu yüzden 15 yıl önce Almanya’ya gelmek zorunda kaldım. 5,5 yıllık cezaevi sürecim var. Sağlık sorunlarımdan dolayı bırakıldım. Sonra yeniden tutuklama kararı çıkınca yurtdışına çıktım. Boğaziçi mezunuyum. Alman demokrat kurumlarını takip etmeye çalıştım. Üniversitede okurken 1992 ve 94’te Alınteri’nin sahibi ve yazıişleri müdürüydüm. Savcılar gazeteyi gözümüzün önünde satır satır çize çize suçlamaları hazırlıyorlardı. O dönemde de öğrenci hareketi güçlüydü. Türkiye’de bir mücadele geleneği var. 

Basın konseyinin “Bunlar gazeteci değil” dediği, parasız çalışan gazeteciler vardı. Üstüne para verip çalışıyorduk. Şimdi yeniden ona benzer şeyler yaşanıyor. Türkiye’de her zaman bir direniş geleneği oldu. İşsizler ordusuna katılan ve direnen gazeteciler var ülkemizde, hiçbir zaman gazetecilik ölmez. 

Bazı kırmızı çizgilere dokunduğunda cezalandırılmayı, işten çıkarılmayı,  cezaevine atılmayı, saldırılmayı da göze almak zorunda kalıyorsunuz. Ezilenlerin sorunlarına hiçbir zaman ana akım medyada yer verilmedi. Verdi’nin publik yayınında yazdım. Alınteri, Yaşanacak Dünya’ya daha çok yazdım. 

“HALKLA İLETİŞİM İÇİNDE OLMALIYIZ”

Ezik bir psikoloji değil de buranın yerli halkı ile birlikte iletişim içinde olmak için dili iyi öğrenmek gerekiyor. Demokratik kurumlarıyla birlikte çalışıyoruz. Kendi içimize kapalı kalamayız. Sendikada çalışmak gerek. Cezaevindeki gazetecilerle dayanıştık, stant açtık, mektup gönderdik. 

Burada kendimi yabancı hissetmiyorum. 

“ALMANYA’DA DA GAZETECİLER İŞTEN ÇIKARILIYOR”

Almanya’da da gazeteciler işten çıkarılıyor. Kadrolu gazeteciler az. Serbest çalışan gazeteci çoğaldı. Bu da sendikanın gücünü kırıyor. Kendisi gerileyen süreç içindeyken göçmen gazetecilere de yeterince sahip çıkamıyor. Türkiye hakkında habercilik yaparken yüzümüzü esasında buraya dönmeliyiz. İnsanlarımız burada yerleşik, gelecekleri burada. İnsanımıza bilgi vermemiz gerekiyor. Buradaki insanımızı bilgilendirmek ve ihtiyaçlarına cevap vermemiz gerekiyor. Hâlâ yaşadıkları ülkenin dilini bilmiyorlar, buralarda devreye girmemiz gerekiyor. Gelecekte çokdilli gazeteler yayınlar olabilir. 

“YA KAMUNUN YA DA SERMAYENİN GÖZCÜSÜ OLACAKSINIZ”

Sol Haber – ATGB İrlanda Temsilcisi Çağdaş Gökbel

İlk olarak Antalya’da yerel basında çalışmaya başladım. Kitaplarla ilişkilerim bu mesleği seçmeme neden oldu. Akademik olarak da elimden geleni yapmaya çalıştım. Sermayenin ve toplumun biçtiği bir rol var. Ya kamunun ya da sermayenin gözcüsü olacaksınız. Bu noktada gri bir alan olduğunu düşünmüyorum. Bu bağlamda da göç olgusunu ele alabileceğimizi düşünüyorum. Tayfun Talipoğlu ile Gezi olaylarını yıldönümünü konuşuyorduk. Güneydoğu Anadolu’da basında yer almasa da çok korkunç şeyler yaşandı içsavaş yaşandı. Toplarla tüfeklerle tanklarla girdiler. Ankara katliamında arkadaşımı kaybettim. Çok sevdiğim insanlarla cezaevinde röportaj yapmak beni çok üzüyordu ama güçlendirdi.  

“İRLANDA’DA SENDİKA DESTEK VERMEDİ”

Karanlıkta kalan şeyleri araştırmaya çalışırım. Kürt halkının sorunlarına ne kadar eğiliniyor ne kadar yazılıp çiziliyor? İrlanda’da bir sene sürdü sendikaya üye olmam. Üye olduktan sonra desteklere açığım sandım. Sendika bugün bana “hukuki destek veremeyiz” diyor. Sendikanın ilgi alanına girmiyormuş. Basın sendikası bunu nasıl söyleyebilir, hâlâ anlamış değilim. Adalet Bakanlığı’na kadar ulaştım. İrlanda’nın en kritik sürecini Türkçeye çevirdim ve gazetelerde yayınladım. İrlanda’da bir yerel gazeteye röportaj verdim, sosyal medyada linç edildim. İrlanda’nın kuruluş kodlarını yeniden hatırlattığım için gazete bana teşekkür etti. Ben buraya geldim vites attım. Kaçtı laflarını ise kabul etmiyorum. Evlerinden atılanların hikâyelerini yazıyorum. Şu anda Türkçe, ileride İngilizce de yazacağım. 

“IRKÇILARLA,  İSLAMCILARLA ÇALIŞMAM”

İlkesel olarak kimlerle birlikte yürümeyeceğimizi net bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor. Irkçılarla, İslamcılarla, Fethullahçıyla çalışmam. Gazetecilerin işi acı çeken insanların meselelerini kamuoyuna taşımaktır. Gazeteciler arasında kast var. Tutuklanan bazı gazeteciler cayır cayır konuşuluyor, mazlum gazeteciler hiç konuşulmuyor. Bu beni çok tedirgin ediyor. Demek ki, popüler değilsem maddi tarafım belli bir düzeyde değilse kamuoyuna anlatılamayacağım.  

“DAYANIŞMA AĞI ŞART”

Bizim bir dayanışma ağı kurmamız çok önemli. 

Burada da aynı şey oluyor. Ben buraya geldiğimde benimle iletişime geçmelerini bırak, ben onlarla iletişime geçmek için neler yaşadım. Sendikayla, siyasi partiler benden kaçabildiğince kaçtılar. Yıldırmak ve iletişim ağından kurtulmak için. 

“ADIMI KENDİM KOYDUM”

Diem – Gündem Avrupa Rachel Hebun Aden

Bu ismi kendime koymak yıllarımı aldım. Trans kadın olarak aranızdayım. Biz göç eden gazeteciler için çok önemli bir buluşma. 2017 anayasa referandumunda sonra Türkiye’den ayrıldım. Yenilgiyi kabul ederek 2017’de Almanya’ya mülteci olarak yerleştim. Kısa bir süre içinde de oturumumu aldım. Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan yüzlerce gazeteciden biriyim.

“KENDİMİ GEZİ KUŞAĞI OLARAK TANIMLIYORUM”

Kendimi Gezi kuşağı olarak tanımlıyorum. Barışın, eşitliğin, özgürlüğün, demokrasinin yerleşmesini istediğimiz gerçekliği üzerinden konuşmak istiyorum. Türkiye’de adalet, hukukun üstünlüğü gibi değerler adeta ayaklar altına alındı. 2015 seçimlerinden sonra AKP iktidarını kaybetmemek için neleri göze alacağını, sınırını görmeye başladık. 

Ben de gazeteci olarak görev yaparken Suruç katliamından yaralı kurtuldum. Fotoğraflarını çektiğim insanların gözlerimin önünde paramparça olması bende travma yarattı. “Hiçbir düş yarım kalmayacak” adlı bir kitap yazdım. Yalanlar üzerinden beslenen iktidarı, yanlış bir anlayışla sunulmaması için yazdım.

“REFERANDUM SONRASI ALMANYA’YA YERLEŞTİM” 

2016’daki anayasa referandumundan sonra da ayrıldım. Türkiye bugün basın ve ifade özgülüğü ve hukukun üstünlüğü insan hakları konusunda sınıfta kalmış durumda. İnsanlar açlık ve korku içinde yaşamaya çalışıyor. Türkiye’de yüzlerce gazeteci cezaevinde, sayısız yayın kapatıldı. Savaş suçuna karışmamış gazetecilerle dayanışma içindeyim. İktidara biat etmeyen, itaat etmeyenlerdeniz. Türkiye’de gazetecilik Erdoğan rejiminin kontrolünde. 

MÜLTECİ GAZETECİLER İNİSİYATİFİ

Mülteci Gazeteciler İnisiyatifi kurmuştuk savaş ve insanlık suçlarına bulaşmamış gazetecilerden oluşuyordu. DJV bizi Heidelberg’de bir buluşmaya davet etti, 2018’de Düsseldorf’da Can Dündar’ın da katıldığı bir buluşma gerçekleştirdi. DJV ile Stuttgart’ta toplantılarımıza devam ettik. Yol kat etmiştik ancak pandemi nedeniyle toplantılar da kesildi. 

Mülteci gazetecilerin inisiyatif alarak ilerlemeleri çok önemli. Basın sendikaları ve örgütlerle temasta olmak çok önemli. Hepimiz aynı yerden vurulduk, demokrasiyi, insan haklarını barışı öncelediğim için. Bu nedenle gazetecilerin daha çok bir araya gelmeye ve dayanışmaya ihtiyacı var. İletişimi güçlendirmek gerekiyor. Belli ilkeler çerçevesinde birleşmek gerekiyor. Almanya’da 200’e yakın mülteci gazeteci var. Göç eden gazeteciler burada kendilerini güvende hissediyorlar.

“MUHALİFLER ALMANYA’DA TEHDİT ALIYOR”

Muhalifler Avrupa’da da tehdit almaya devam ediyorlar. İslamcı faşistlerin Avrupa’da ciddi yapılanmaları var. Avrupa’nın göbeğinde ölüm tehditlerine maruz kaldığına tanık oluyoruz. 

Mülteci sorunu, kadın şiddeti, LGBTİ, çocuk tacizi bu konular bu haberler ilgimizi çekiyor mu, bunlar bizi birleştiriyor mu? Bulunduğumuz yere ışık düşürebiliyor muyuz? Almanya’nın kendi kültüründe de sorunları var. Kadınlar erkeklerle aynı işi yapmasına rağmen ücretlerde yüzde 35’e kadar fark var. Bunları sorgulamak gerek. Almanya’da 50’li yıllarda kadın banka hesabı açamıyordu, 68 hareketi olmasaydı evinize erkek sinek sokamazdınız. Irkçı parti AfD hâlâ kadının yeri mutfaktır, çocuk baksın, diyor. 

“BİR MİLYON TAKİPÇİNİZ VARSA SİZİNLE İLGİLENİYORLAR”

Aynı gericiliğe yüksek sanayi ülkelerinde de rastlıyoruz. Burada popüler gazeteciyseniz, 1 milyon takipçiniz varsa sizinle ilgileniyorlar. 

Birilerinden bir şeyler beklemek yerine bizim kapıları zorlamak gerekiyor. Buralı gazetecilerin göç eden gazetecilerle iyi bir ilişki içinde olmadığını düşünüyorum. 

“İLERİCİLİĞİN PARÇALARIYIZ”

Gazeteci – Yazar – ATGB Kurucu Üyesi Osman Çutsay

100 150 yıllık ilericiliğin parçalarıyız. Derdimiz Türkçe ve Türkiye. Arkadaşlarımızın çıkış hikâyeleri birer kitap olabilir. Hiç sesleri çıkmadı, çok iyi para kazandılar. Celal Başlangıç, Ahmet Nesin ve Can Dündar’la aramızda dünyalar var, ancak haklılar. Adamların canına kast edildi. Peki Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan neden gitmiyor. Neden Uğur Mumcu’nun oğlu değil de Barışlar temsil ediyor Uğur Mumcu geleneğini? Bu insanlar buraya geliyorlar, iyi de neden geliyorlar? 

“YÜK MÜ ZENGİNLİK Mİ?”

Yük olarak mı, zenginlik olarak mı geldiler? Ne yapmayı düşünüyorlar? Güçleri var mı, peki talep var mı? Türk modernizmi Avrupa aydınlanmasının parçası. Biz radikal bir laik hareketiz. Ne yapacaklar, neyi beğenmiyorlar? 

Bütün bir kuşak değişti. Barış Terkoğlu gitmiyor, yine içeri girerim diyor. Nâzım, Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Behice Boran, Mahir, Deniz rengi taşıyorlar 

Aydın gittiği yerlerden bir şeyler getiren insandır. Avrupa’ya geldiler, buraya ne getirdiler ve Türkçeye ne getirecekler?  Göreceğiz.

“ÇOK KÖTÜ BİR İLİŞKİ VAR”

Örnek olsun: Bakın, İmran Ayata, Türkçeye de Almancaya da hâkim bir yazardır. O bir süre önce yazmıştı: Türkiye’den gelenlerle buradaki Türkiye kökenliler arasında çok kötü bir ilişki var; daha doğrusu bir ilişkisizlik, beğenmeme, hatta aşağılama ilişkisi var. 

Avrupa’nın en büyük dili Türkçe. Batı Avrupa’da 5,5 Türkiye’de belki 87 milyon… Azerbaycan, İran Azerbaycanı vs. var. Bütün buralarda 100 milyonun üzerinde Türkçe konuşan insan var. Ne yapacaksın?

“CAN DÜNDAR’A BEL ALTI VURUŞLA GİTMEMEK GEREKİR”

Bu noktadan sonra başka sorular sormak gerek. Erdoğan rejimi ile derdi var. Muhaliflik rolü oynuyorlar. Buna rağmen Can Dündar’ın üzerine bel altı vuruşla gitmemek gerekir. Ahmet Nesin, Can Dündar ve Celal Başlangıç tamamen Türkiye ilericiliğini karşılarına alan insanlar. Ama Türkiye’den çıkma nedenlerini tartışamayız. Bir de şunu hatırlatmak isterim: İsteseniz de istemeseniz de, böyle karşısınıza aldığınızda, yani Kemalizm’e saldırırsanız sosyalizme saldırmış oluyorsunuz. Çok sorunlu alanlar bunlar. 

“NEDEN ARTI DEĞER GETİRMEK ZORUNDA OLDUKLARINI ANLATMALILAR”

Türkiye’nin gazetecileri neden Türkçe gazetecilik yapmak istediklerini ve neden artıdeğer, bir katma değer getirmek zorunda olduklarını anlatmalılar. 

Gazetecilik karşı durmayı gerektirir. 

Şunu söylemek isterim: Biz kimsenin yardımına muhtaç değiliz. Bizim kapımızı çalan herkes de bizden her şeyi alabilir. 

YENİ POSTA – FRANFKURT

KAPAK FOTO:  Brad Neathery on Unsplash

ATGB bugün 8 noktada temsil ediliyor: Bavyera Temsilciliğine İlhan Baba atandı

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği’nin (ATGB) temsilci ağı gitgide güçlenerek büyüyor. ATGB’nin Bavyera Temsilciğine tecrübeli gazeteci İlhan Baba atandı.

Nürnberg merkezli Radyo Baba’nın da kurucusu ve yöneticisi olan İlhan Baba’nın Bavyera Temsilciliğine geçmesi ile ATGB Avrupa’da sekiz ayrı noktada temsil edilmiş oldu. Gazeteciliğe ilk adımı  İstanbul- Cağaloğlu‘nda Türkiye gazetesinin çocuk  dergisinde başlayan ardından göreve  Anadolu Haber Ajansı, Türk Haberler Ajansı‘nda devam eden İlhan Baba 1984 yılında, İran-Irak savaşında 3 ay çajans muhabiri olarak çalıştı. 

Almanya’daki gazetecilik serüvenine ise  1991 yılında Milliyet gazetesinde başladı. Milliyet, Fanatik gazetelerinde çalışırken, aynı zamanda Milliyet, Fanatik ve Hürriyet gazetelerinin ilan temsilciğini de üstlenen İlhan Baba Milliyet gazetesinin Avrupa baskıları sona erince  bir süre Almanya’da da Anadolu Ajansı‘na haber  aktardı. Ardından Bavyera eyaletinde  Türkçe dili  ağırlıklı olmak üzere farklı dillerde olmak üzere 24 saat kesintisiz yapan web radyosunu kurdu. Nürnberger Nachrichten gazetesinin ilk Türk muhabiri olarak çalıştı.  Azerbaycan basın yayın kuruluşlarından Xeber gazetesinin  Almanya temsilciği ve Moğolistan’ın Çağatay Han eyaletinin Almanya Ticari ilişkiler Temsilcisi olarak görev yaptı. Halen  Türk Haberler Ajansı Almanya Temsilciği,  Bayern Ses gazetesinin genel yayın yönetmenliği, El Ele gazetesi ve  dergisinin haber müdürlüğünü, Euro İmaj dergisinin haber müdürlüğünü,  Bayern Post gazetesinin Kuzey Bavyera Haberler Koordinatörlüğünü sürdürüyor.

Öte yandan ATGB sekiz noktada yer alan temsilcilikleri şöyle: Berlin eyalet Temsilcisi Ali Yıldırım, Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Temsilcisi (NRW) Fuat Ateş, Rheinland Pfalz Eyalet Temsilcisi Ufuk Evla Bostan, Bavyera Temsilcisi İlhan Baba, Belçika Temsilcisi Fikret Aydemir, Avusturya Temsilcisi Mehmet Ali Demir, İrlanda Temsilcisi Çağdaş Gökbel, Türkiye Temsilcisi Recai Aksu.

Atgb – NÜRNBERG

Gazeteci Sadi Tekelioğlu yarın toprağa veriliyor: Cenaze namazı Kocatepe Camisi’nde kılınacak

Avrupa’daki Türkçe medyada uzun yıllar görev yapan gazeteci Sadi Tekelioğlu yarın yani 19 Ağustos çarşamba günü Kopenhag Kocatepe Camisi’nde öğle namazına müteakip kılınacak cenaze namazından sonra saat 14’de Vestre Kirkegaard Mezarlığı’nda toprağa verilecek.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) Danimarka Temsilciliği de yapmış olan Sadi Tekelioğlu 

1987 yılında geldiği Danimarka’da uzun yıllar gazeteci olarak yaşamını sürdüren 59 yaşındaki Sadi Tekelioğlu defin törenin ardından Kocatepe Camisi lokalinde ruhuna Kur’an okunup yemek ikram edilecek. Cenaze töreninin organize edilmesinde yer alan yakın arkadaşı gazeteci İrfan Kurtulmuş ailenin ve arkadaşlarının törene katılacakların sosyal mesafe ve maske takma kurallarına uymalarını istediklerini bildirdi. 

EN SON BAŞAKŞEHİR EKİBİNE TERCÜMANLIK YAPTI

Medipol Başakşehir, UEFA Avrupa Ligi son 16 turu rövanş maçında 5 Ağustos çarşamba akşamı Kopenhag’a konuk olmuştu. Sadi Tekelioğlu işte o karşılaşmada ekibe tercümanlık yapmıştı. 

Sadi Tekelioğlu geçirdiği kalp krizi sonucu 59 yaşında hayata veda etti.

Gazeteci Sadi Tekelioğlu’na ulaşamayan yakın dostu  Milliyet Gazetesi Danimarka ve İskandinavya Temsilcisi İrfan Kurtulmuş geçen perşembe günü kapının açılmaması üzerine, Tekelioğlu’nun çocuklarını ve eski eşini durumdan haberdar etti. 

YAKIN ARKADAŞI İRFAN KURTULMUŞ VE AİLESİ BULDU

Tekelioğlu’nun, Kopenhag’ın Hellerup semtinde yaşadığı eve  kızı ve eski eşi, yedek anahtarla girdi. Kurtulmuş, kızı Nilüfer, damadı Morten ve eski eşi Mie evde Sadi Tekelioğlu’nun cansız bedeniyle karşılaştı. Tekelioğlu’nun cansız bedeni olay yerine çağrılan ambulansla Rigshosipatelet Kraliyet Hastanesi morguna kaldırıldı.   

GAZETECİ, OYUNCU, SİYASETÇİ

Sadi Tekelioğlu, gazeteciliğinin yanısıra, çevirmen, yazar, eğitmen ile birçok Danimarka dizi filmlerinde karakter rollerde yer almış, kısa bir süre önce önümüzdeki yıl gösterime girecek bir televizyon dizisinde imam rolünü oynamıştı.

Tekelioğlu Sabah ve Cumhuriyet gibi ulusal gazetelere muhabirlik yaptı, yazı yazdı. Bulunduğu ülkedeki sorunlara duyarsız kalmadı, siyasete atıldı Sol partiden aday oldu. Türkçe kullanımına özen gösterdi, göstermeyenleri “Dilini Eşek Arısı Soksun” grubunda iğneledi.

Tekelioğlu’nun 1 kız 1 erkek olmak üzere 2 çocuğu ve kızından bir torunu vardı.

ATGB’nin acı kaybı: Sadi Tekelioğlu hayata veda etti

Avrupa’daki Türkçe medyada uzun yıllar görev yapan gazeteci Sadi Tekelioğlu hayata veda etti. Başarılı gazeteciliğinin yanı sıra siyasette ve sinema dünyasında da rol alan Sadi Tekelioğlu’nun ani vedası Türk basınını yasa boğdu.

Bir dönem Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) Danimarka Temsilciliği de yapmış olan Sadi Tekelioğlu 1987 yılında geldiği Danimarka’da uzun yıllar gazeteci olarak yaşamını sürdürdü. 

Avrupa Sabah Danimarka Temsilciliği yapan,  Cumhuriyet gazetesinde de yazıları yayınlanan  Sadi Tekelioğlu Danimarka’da Türkçe yayın yapan “Haber” gazetesini uzun yıllar okurla buluşturdu. Kopenhag’da Türk toplumunun sesi ve kulağı olan Sadi Tekelioğlu gazetecilikte düzgün Türkçe kullanımına özen göstermesiyle biliniyordu

Bir dönem siyasete de atılan Sadi Tekelioğlu Danimarka’da mayıs 2019’da, Alternatif Parti’den Avrupa Parlamentosu seçimleri için adaylığını koymuştu. Sadi Tekelioğlu son olarak bir Danimarka filminde de oynadı. Danimarka Film Enstitüsü tarafından yayınlanan Danimarka’nın en saygın film dergisi EKKO tarafından düzenlenen yılın kısa film listesi anketinde iki Türk oyuncunun da rol aldığı “Så se mig nu” (Gör artık beni) adlı film birinci sıraya yükseldi. İşte o filmin başrollerinde Özlem Sağlanmak ve Gry Guldager oynarken Rania’nın babası rolünde gazeteci Sadi Tekelioğlu yer aldı. Geçirdiği kalp krizi sonucu 59 yaşında hayata veda eden Sadi Tekelioğlu Danimarka’da toprağa verilecek.

Sadi Tekelioğlu’nun ani vefatının ardından arkadaşları ve meslektaşları da sosyal medyadan  üzüntülerini dile getiren paylaşımlarda bulundu.  

Cumhuriyet gazetesinde aynı sayfada yazıları yayınlanan arkadaşı Erdinç Utku acısını şu sözlerle dile getirdi:

GÜLE GÜLE SADİ TEKELİOĞLU

Danimarka’da yıllarca Haber adında Türkçe gazete yayımladı. Sabah ve Cumhuriyet gibi ulusal gazetelere yazdı. Bulunduğu ülkedeki sorunlara duyarsız kalmadı, siyasete atıldı aday oldu. Türkçe kullanımına özen gösterdi, göstermeyenleri “Dilini Eşek Arısı Soksun” grubunda iğneledi. Son olarak bir Danimarka filminde oynadı.

Cumhuriyet’te aynı sayfada yan yana yazılarımız yayınlandı. Yeri geldi Haber gazetesi deneyimlerini bizimle paylaştı. Ufku da gönlü de genişti. Mizah anlayışındaki inceliği pek sık rastlanan türden değildi.

Hiçbir rahatsızlığı yokken dün gece geçirdiği tahmin edilen bir kalp krizi nedeniyle yaşamını yitirdi. Ortak arkadaşımız İrfan Kurtulmuş’tan aldım acı haberi.

Güle güle sevgili Sadi. 

Çok üzgünüz. Özleyeceğiz.

ATGB Belçika Temsilcisi Fikret Aydemir de Sadi Tekelioğlu’yla şu sözlerle vedalaştı:

Sabah gazetesinde mesai arkadaşı olarak tanıştık 1999’da. Sonra arkadaş olduk, dostlukla ilerledi tanışıklığımız… Çok iyi bir gazeteciydi doğal olarak işsiz… Hiç yalnız bırakmadık birbirimizi, Kuzey.dk’yı yaparken omuz verdim, Kuzey.be’yi omuz omuza çıkardık. En sık konuştuğum meslektaşlarımın başında gelirdi. Kopenhag’da evinde kaldım, Brüksel’de evimde kaldı; sabahlar ettik… Geçen yıl kitabım çıkınca uzun uzun konuştuk “hadi sen de yaz” kararı aldık… Bir ay önce kendi kitabı “ANATİMYA” romanını bitirdi. Romanı sürecinde yine çok konuştuk… Bir solukta okudum, Türkçe düzeltmelerini yaptık, eklemeler yaptık bazı bölümleri çıkarttık, son haline geldi.   Tanıdığım en alçak gönüllü insanlardan biriydi, hiç böbürlenmeden, uyumla, sevgiyle, saygıyla gazetecilik yapılabilineceğinin kanıtıydı… Irfan abiyle konuştum, Sadi o güzel kalbine yenik düşmüş dün gece!  21 yılda ne çok şey biriktirmiştik, önümüzdeki yaz Antalya’da buluşmak üzere anlaşmıştık oysa!Güle güle Sadi Tekelioğlu…“

ATGB – KOPENHAG

Avrupa “sürü bağışıklığına mı” geçiyor?

Süre uzadıkça durum daha da zorlaşıyor, halkın morali bozuluyor. Pandeminin ekonomik, sosyal, psikolojik etkileri bir bir ortaya çıkıyor.  Çeşitli Avrupa ülkelerinde koronavirüsü tedbirlerine karşı izinsiz protestolar bile gerçekleşti. 

Almanya’da ekonominin 2020’de salgın nedeniyle yüzde 8,4 küçülmesi bekleniyor.

Nürnberg İstihdam Piyasası ve Meslek Araştırmaları Enstitüsü (İAB), kısa süreli işlerde çalışanların sayısının  2,5 milyona, işsiz sayısının da yaklaşık 3 milyon ile zirveye çıkabileceği yönünde alarm verirken, Almanya’da  yapılan bir ankete göre ise nisan ayının ilk iki haftasında 4 milyon kişinin kısa çalışma uygulaması yaptığı  ortaya çıktı.  

Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkeleri koronavirüsü önlemlerini kademeli olarak gevşetiyor. Almanya, Fransa, Belçika, Norveç, Hırvatistan, İsviçre, Çekya farklı tarihlerde tedbirleri hafifletmeye hazırlanıyor.

Oysa en başta İngiltere Başbakanı Boris Johnson sürü bağışıklığı tezi ile dünyanın şimşeklerini üstüne çekmişti. Şimdi Avrupa sürü bağışıklığına doğru mu ilerliyor?

Avrupa’nın trilyonluk kurtarma planları Avrupa’yı kurtarmaya yetecek mi?

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) salgın boyunca son gelişmeleri aktardığı YouTube kanalında pandemi ve Avrupa’ya yer vermeye devam ediyor.

Almanya’dan ATGB Rheinland Pfalz Eyalet Temsilcisi Ufuk Evla Bostan, ATGB Belçika Temsilcisi Fikret Aydemir, ATGB Avusturya Temsilcisi Mehmet Ali Demir, ATGB İrlanda Temsilcisi Çağdaş Gökbel ve ATGB Türkiye Temsilcisi Recai Aksu Avrupa’da sürü bağışıklığına geçiliyor mu sorusuna yaşadıkları ülkelerden örnekler vererek konuyu mercek altına aldı. ATGB Başkanı Işın Toymaz’ın yönettiği Avrupa ve pandemi sohbetinde Avrupa’daki Türkiye kökenli gazetecilerin aktardıklarından öne çıkan başlıklar şöyle:

“EKONOMİNİN KORONAVİRÜS ÖNCESİ GÜNLERE GERİ DÖNMESİ 2022’Yİ BULACAK”

Çağdaş Gökbel / İrlanda: “Boris Johnson’un kapitalist ekonomiyi düşünerek ortaya attığı ‘sürü bağışıklığı’ tezi İngiliz aydınlanmasının yüzyıllar içerisinden süzülüp gelen ‘sosyal Darwinist’ ideolojisinin vasat bir tezahürüydü. Aşıyı ve ilacı bulamayan kapitalistlerin daha fazla bu karantina koşullarına dayanamayacaklarının işaretlerini alıyoruz. İrlanda maliye bakanı Paschal Donohoe’ye göre ise İrlanda Gayri Safi Yurt İçi hasılası bu yıl yüzde 10,5 daralacak. İrlanda tam istihdam durumundan, yüksek işsizlik rakamlarına geçiş yapacak. Bakan Donohoe, ekonominin koronavirüsü öncesi günlere geri dönmesinin 2022’yi bulacağını söyledi.  Sendika temsilcisi ve People Before Profit (Kardan Önce İnsan Partisi) üyesi arkadaşım Memet Uludağ’a göre ise koronavirüsü sonrasında İrlanda’da 400 bin kişi işsiz kalacak. İlerleyen günlerde aşının ve ilacın bulunmamasına rağmen normale dönme çağrıları yapılacak ve işçiler işlerinin başına dönecek gibi görünüyor. Bu da sürü bağışıklığı tezinin aslında iktidarlar açısından asla ortadan kalkmayan bir seçenek olduğunu gösteriyor. Sürü bağışıklığı geri dönecek; kronik hastalar ve yaşlılar ölüme terk edilecek. İnsanlar şu anda da işsizler aslında. Normal hayata döndüklerinde farkına varacaklar. Ayrıca sürü bağışıklığının yanı sıra salgından sonra bir barbarlığa gidebiliriz. Mülteciler konusunda ise İrlanda sınıfta kaldı. Mülteciler sosyal izolasyonun uygulanmadığı ortamlarda yaşıyorlar. Avrupa’nın demokratik değerlerinin kaygan bir zeminde tartışılacağı günlere gidiyoruz.”

“İNSANLAR AÇ”

Recai Aksu / Türkiye: “Türkiye’de toplumsal bir barış yok. İsteyen istediğini yapıyor. Saray rejimi bilim insanlarının, doktorların uyarılarını gerektiği şekilde dikkate almıyor. 

Türk Tabipler Odası’nın uyarılarını dinlemiyor. DSÖ bile ‘Türkiye’den gelen rakamlar doğruyu yansıtmıyor’ diyor. Bu zorlu süreçte işçiler, çiftçiler ne yapacak. Peki? Yardım yok. Destek yok. Almanya’da küçük işletmelere verilen destekler var örneğin. Hak hukuk adaletin olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Bayramdan sonra ise tedbirlerin gevşetilmesi konuşuluyor. Herkesi neye göre dışarıya bırakacaksın? Önce ortaya verileri şeffaf ve tüm gerçekliğiyle koyacaksın. Avrupa tedbirleri gevşetiyor doğru. Ancak korona ile savaşta dünyada ortak bir yol izlenmesi gerekiyor. Avrupa’da protestolar da var tedbirlere karşı. ‘Açım’ diyor insanlar. Türkiye’de ise sosyal devlet olmamız gerek. Toplumda büyük bir tepki var. Bilime inanmayan insanlara tavır almak zorundayız. Yaşamımızı tehlikeye atıyorlar. Korona gölgesinde infaz yasasını çıkardılar. Böyle bir Türkiye’de yaşıyoruz. Korona günlerinde diktatörlerin gücünü arttırdığına da şahit oluyoruz. “

“SALGIN ÜCRETSİZ EĞİTİMİ DE VURACAK”

Ufuk Evla Bostan / Almanya: “Almanya’da işsizlik rakamları önümüzdeki sekiz hafta içinde 2 milyon 36 bine yükselecek. Ondan sonrasında da artış bekleniyor. 2019’a oranla dört ayda işsizlikte 90 bin kişi artış gerçekleşmiş. Almanya’da yüksek ve orta öğrenim ücretsiz. Bunun böyle kalacağından da yola çıkıyoruz. Ancak uyarılara da bakmak gerek. Eğitimde sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz. Uzmanlar bu refahın 2-3 yıl sürmeyebileceğini söylüyorlar. Bu kriz sadece üniversiteleri değil orta dereceli okulları da etkileyecek. Salgının yarattığı ekonomik sarsıntı eğitim sektörünü de vuracak. Bunlar şimdilik tahminler ve uyarılar. Diğer taraftan  Rheinland Pfalz Eyalet Hükümeti örneğin medya kuruluşlarına krizde destek verdi. 40 milyon avro abone usulü işleyen özerk olmayan kuruluşlara verildi. Medya ne kadar güçlü ise demokrasinin de o kadar güçlü olacağını düşündüklerinden bu adımları atıyorlar Avrupa’da. Almanya’da aşıdan önce covid-19 hastalığı için ilaç bulunacağı da konuşuluyor. Görülen o ki ekonomik, sağlık, eğitim ve iş dünyasında koronayı yazmaya devam edeceğiz. Bolca önlem konuşacağız. Ceza yasalarında, medeni yasalarda ve pandemiyle ilgili yasalarda düzenlemeler gelecek. 

“KRİZİ KARİKATÜRLER DEĞİL CİDDİ DEVLET ADAMLARI İDARE EDEBİLİR”

Fikret Aydemir / Belçika: “Belçika Hükümeti 4 aşamalı plan açıkladı. Bu adımlar için 4-11-18 Mayıs ve 8 Haziran olarak tarihler belirlendi. Belçika’da hafifletilmiş izolasyon yaşıyorduk. İnsanlar da bu süreçte kurallara uydular. Salgın ortaya çıktığında Belçika hükümetsizdi. 290 gün boyunca hükümet kurulamamıştı. Birden kriz çıkınca geçici korona hükümeti kuruldu. Eylül ayına dek görev yapacak. Bu hükümet sadece covid-19 ile adımlar atıyor. Başarılı bir şekilde krizi yönetiyor diyebiliriz. Her şeyi bilim kuruluna bıraktı. Her ülke farklı bir şekilde DSÖ’ye veri yüklüyor. Belçika’nın verileri, oranları yüksek. Çünkü Belçika yaşlılar ve bakım evlerindeki ölümleri covid-19 olarak yansıtıyor ve rakamlar çok yüksek çıkıyor. Demokraside yaşıyorsunuz hükümetin verdiği rakamlara inanmak durumundasınız. Boris Johnson ‘sürü bağışıklığı’ diyor, Trump ‘vücuda dezenfektan enjeksiyonundan‘ söz ediyor. Birileri ise saraydan çıkmıyor. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki devlet adamlığı vasıfları olmayanlar ülke yönetiyor. Karikatür gibi başkanlara değil bu süreci büyük darbeler almadan atlatacak ciddi devlet adamlarına ihtiyaç var. Aşının üretilmesinin ise 1,5 yılı bulacağı konuşuluyor. Kas gevşetici ilacın bile üretiminin aylar yıllar aldığını biliyoruz. Elbette bütün dünya bunun üzerine çalışıyor. Avrupa normalleşmeye doğru gidiyor. Ancak eskisi gibi normalleşme değil korona normalleşmesine döneceğiz. Tedbirler çerçevesinde ülke değiştirmeyin yönünde uyarılar var. 2021 yazına kadar gerçek anlamda bir normalden bahsedemeyeceğiz. Deniz kenarına gittiğinizde şezlongların arasına bile 1,5 metre mesafe konacak. Yaşam standartlarını ve alışkanlıklarını değiştirmek zorundayız. Küresel salgının aşırı grupların aşırı sağcıların aşırı solcuların işine yarayacağına inanıyorum. Alıştığımız hiçbir şablon üzerinden hayatı okuyamıyoruz. Yeni şeyler öne süren partiler seçmenlerin daha çok ilgisini çekiyor. Salgın aşırı uçtaki partilerin oy oranlarına yansıyor.  Ancak geçici hükümet işi bilim adamlarına bırakıyor, bilene bırakıyor. Bilim kurulunun sunduğu önerileri hükümet ciddiye alıyor ve o yönde de adımlar atılıyor. Avrupa 2 triyon 770 milyar avro bütçe ayırdı AB ülkelerine destek için. 4 farklı kalemden oluşan bir bütçe bu. AB brexitle gücünü kaybetmişti ama salgınla birlikte yeni bir yola kavuşmanın tartışmaları yeniden yaşanacak.” 

“YAZ AYLARINDA TÜRKİYE’YE TATİLLERE İZİN YOK”

Mehmet Ali Demir / Avusturya:  “Açıkçası ben iyimser değilim. Aşıların söylendiği sürede bulunabileceğine inanmıyorum. Avusturya’da bu dönemde en yüksek işsizlik yaşanıyor. Normale döndüğümüzde kaç kişi daha işini kaybedecek bunu da bilemiyoruz. Avusturya’da şu anda tedbirler gevşetildi. Hijyen ve sosyal izolasyona uymaya ise devam ediliyor. Kurallara uymayanlara 600 avro para cezası ödeniyor. Avusturya’da da insanlar özgürlüklerinin kısıtlanması konusunda rahatsızlar. Burada da protestolar var. 14 Mayıs’ta ise okullar bazı şartlara bağlı olarak açılıyor. Avusturya vatandaşa biner avrodan iki kere destek yaptı. Ekstra yardımlarda da bulundu. Küçük esnafa da yardım paketleri sunuluyor. Avusturya bu sene yaz aylarında ülke dışına çıkmaya ise izin vermeyecek. Sadece iş için izin belgesi olanlar bu yaz ülkeyi terkedebilecekler. 14 günlük karantinaya da tabi tutulacaklar. Önümüzdeki yaz Türkiye’ye gitmek mümkün olmayacak. Sürü bağışıklığına geçilebilecek gibi görünüyor. Hastalık, salgın, işsizliğin Avrupa’da aşırı sağı yükselteceğine inanıyorum. Tüm olumsuzlukların faturasını bir kez daha  göçmenlere ve mültecilere kesecekler. Salgın halen devam ediyor. Ne olacağı belli değil. 

ATGB – STUTTGART / MAİNZ/ BRÜKSEL / GRAZ / DUBLİN / ANKARA

ATGB’nin YouTube kanalı kuruldu: Salgında Avrupa’da neler oluyor?

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) üyeleri kıtayı merkez haline getiren pandemiyle ilgili son durumu aktarıyorlar. (Destek için abone olun)

Koronavirüsünün ekonomi, siyaset ve sosyal yaşantıya ne tür bir etkisi oldu? Tedbirlerde gevşeme söz konusu mu?

Mahkuma ve tutukların durumu ne olacak? Aile içi şiddetle ilgili ne tür tedbirler alındı?

Küçük ve orta ölçekli işletmeler nasıl ayakta kalacak? Türkiye kökenliler cenazeleri Türkiye’ye gönderebiliyorlar mı? Salgında kar mı insan mı kazanacak?

Münir Bağrıaçık – Berlin/ Almanya

Recai Aksu – Ankara / Türkiye

Ufuk Evla Bostan – Rheinland Pfalz Eyaleti / Almanya

Çağdaş Gökbel – Dublin / İrlanda

Mehmet Ali Demir – Graz / Avusturya

Moderasyon: Işın Toymaz

Bir gazeteciyi, Mehmet Aktan’ı, Mehmet Abi’yi kaybettik…


Mehmet Abi, ışıklar içinde uyu…

Biraz önce acı bir haber aldım…
Dondum kaldım…
Gerçek bir gazeteciyi, Mehmet Aktan’ı, Mehmet Abi’yi, kaybettiğimizi öğrendim…
Yıllarca “Milliyet yazdıysa doğrudur” denilen zamanda, eski Milliyet’te birlikte çalıştığım arkadaşım, yüzlerce habere birlikte imza attığım gazeteci yoldaşım Mehmet Aktan, Mehmet Abi”yi, ‘Gazeteci‘yi 72 yaşında kaybettik…
Ortak tanıdığımız arkadaşımız beni aradı, acı haberi verdi…
Ona en yakın benim olduğumu düşündüğü için, en yakın ben olduğum için bana haber vermeyi kendisinin zorunlu olduğunu hissetmiş…
Mehmet Aktan’ın Almanya’nın Köln kentinde Sosyal Hizmetler Kurumu’nun, Bakım Evi’nde kalıyordu.


Mehmet Aktan Alzheimer hastasıydı…
Onunla ilgilenen bir sosyal danışman temin etmiştik, onun adına yasal olarak tüm yetkiye sahip olan bir sosyal danışman…
Mehmet Abi 05.02.2020 ‘de hayatını kaybetmiş…
Ortak arkadaşımız bana haber vermese, Mehmet Abi’nin hayata veda ettiğinden haberimiz olmayacaktı…
Mehmet Abi şu anda bir hastanenin morgunda, otopsi yapılacakmış.
Köln Emniyeti soruşturma başlatmış…
Kaldığı Bakım Evi’nde bakım esnasında birşeyler yaşanmış, emniyete haber vermişler, o nedenle emniyet soruşturma başlatmış.
Mehmet Abi yalnızdı…
Çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu göçmenlerin sorunlarını kamuya taşıyan yüzlerce habere imza atan; Türkiyelilerin kimi zaman dert ortağı, kimi zaman rehberi, kimi zaman avukatı olan ; eğitim, ırkçılıkla mücadele, işsizlik, vize, çifte vatandaşlık ve eşit haklar için Cumhurbaşkanlarıyla, başbakanlarla, bakanlarla biraraya gelip, yaptığı haberlerle sorunları kamuoyuna taşıyan, yıllarca birlikte koşturduğum Mehmet Aktan’ın yıllar önce tanıdığım Çanakkale’de bir ablası ve engelli bir yeğeni vardı…
Mehmet Abi yalnızdı…

Mehmet Abi, seninle haber peşinde koşarken birlikte yaptığımız kavgaları özleyeceğim…..
Seninle birlikte yaptığımız ‘Sıla Yolu’ yazı dizileri için çıktığımız yollarda yaşadıklarımızı özleyeceğim…..
Hatırlıyor musun, haber peşinde koşarken münakaşa ederdik, sonunda bana ‘Reco, sen bana kızabilirsin, sana bir şey demem’ derdin…
Senin topluma verdiğin emekler unutulmaz…
Sen gerçek gazeteciydin…
Son görüşmemizde kendini o kadar zorlamıştın ki, gözlerinden bir damla yaş gelmişti…
Beni unutmamıştın…
Beni o halinle hatırlamıştın…
Gözünden gelen o bir damla yaş her şeyi anlatıyordu…
O bir damla gözyaşı dostluktu, sevgiydi, sevinçti, vefa idi, anılardı,saygıydı, unutmamaktı, değer vermekti…
Odanda benim CDU Kongresinde çektiğim zafer işareti yaptığı fotoğrafında aralarında olduğu Almanya’daki göç tarihini anlatan fotoğraflar ve Türk Gazeteciler Birliği’ nin “Basın Onur Plaketi” ödülü vardı…

Ödül töreninde seni şöyle anlatmıştım:
Yıl 1989, yer Berlin Brandenburg kapısının önü. Ortalık insan kaynıyor. Duvar yıkılmış, Doğu Berlin Batı’ya akın etmiş, Avrupa’nın, dünyanın dört bir yanından yüzbinlerce insan içiçe .
Sağ omzunda siyah laptop çantası, boynunda fotoğraf makinası, küçük küçük ama hızlı hızlı adımlarla onca insanın arasından kim yaklaşır yanınıza ? Mehmet Aktan.
İster Berlin, ister Münih, ister Bonn, ister Köln… İster parlamento binası, ister Türk mahallesi. Birleşmesinden sonra da, önce de, o siyah çantasının içindeki laptopuyla tarihini yazmıştır Mehmet Aktan bu Almanya’nın. Küçük parmağını kaldırıp, işaret parmağını denklaşörüne yerleştirdiği eli, kimbilir kaç kare ve kimbilir kimlerin fotoğraflarını çekmiştir. Yabancıların anası Liselotte Funke’den, Solingen’in acılı anası Mevlude Genç’e, ya da Gerhard Schröder’in anası/annesine kadar.
Türkiye’den Almanya’ya gelmiş hangi politikacıya yetişmemiş, teybini ağzına dayamamış, Almanya’da göçmenlerle, Türklerle ilgisi olan hangi konuya el atmamıştır.
Her zaman anlatacak hikayesi, verecek bilgisi vardır. Berlin Duvarı’nın çöktüğü gün halihazirdaki politikacıların ne beyanat verdiğinden, Pergamon manastirina, Berlin’de nerede çorba içileceğine kadar hiç bitmez bilgisi, dağarcığındaki hazinesi… Gerekirse, sırayla tüm Alman başbakanlarını sayar, ya da Türkiye’de hangi seçimde kimin ne kadar oy aldığını anlatır, isterseniz laz fıkrası, o da olmadı Pavarotti’den arya, Fransızca chanson söyler.
Sağ omzunda laptop çantası kutlamaları, doğumgünlerini hatırlar, illa bir şıklık yapar, gerekirse şiir okur,şarkı söyler gerekirse tango yapar.
Bilgi zenginidir Mehmet Aktan, insancıldır, işine de, birlikte çalıştığı insanlara da saygılıdır, hoşgörülüdür. Kimseye kızmaz- Milliyet’in Frankfurt yazı işleri hariç- kimseye darılmaz.
O bir elçidir, bilginin, haberin elçisi. Bak üstad, der hiç de sakınmadan yüksünmeden verir elindeki avcundaki bilgiyi. Rekabet, hırs bilmez Mehmet Aktan.
Tam bir basın neferidir. Binlerce haberiyle Almanya’nın tarihini yazmıştır, henüz internetin olmadığı dönemde, uçaklara yetiştirdiği negatif ruloları, fotoğraflarıyla Almanya’nın görsel belleğidir, Westerwelle’sinden Angela Merkel’ine siyaset sahnesine yeni adım attıkları andan, başbakanlıklarına kadar eşlik etmiştir Alman siyasetçilere.
Türkiye kökenli siyasetçi, aydın, sporcunun sade takipçisi değil, yoldaşları olmuştur.
Tüm bunları hep Mehmet Aktan alçakgönüllüğüyle yapmıştır. Kimsenin canını yakmadan, nasırına basmadan. Hep o Mehmet Aktan üslubuyla, saygılı, hoşgörülü ve hümanist yaklaşımıyla…
İki satır haberi on kere okuyan, yazan, kontrol eden Mehmet Aktan titizliğiyle.
Hepimiz senden çok şey duyduk, gördük, dinledik, öğrendik sevgili Aktan, hiç de çaktırmadan ne çok şey gösterdin, öğrettin bizlere.
Simdi “yok yok yok” deyip, alçakgönüllülük yapma yine… Otur bunları yaz, o güzel kaligrafi gibi yazınla aldığın notları derle, siyah beyazından, dijitaline o koca fotoğraf arşivini, ein zwei drei, eins zwei drei… kasetleri, bantları da ekle onlara… yaz bir Almanya’nın Mehmet Aktan tarihini be sevgili Aktan…

Yaz ki, genç meslekdaşların da görsünler, bilsinler, gazeteci kime denir, gazetecilik nedir…Mehmet Aktan olmak hiç de öyle kolay değildir….

Seni böyle anlatmıştım…

Çok üzgünüm Mehmet Abi…
Seni unutmayacağım…
Işıklar içinde uyu…

RECAİ AKSU – ATGB TÜRKİYE TEMSİLCİSİ

TGS’den SETA hakkında savcılığa suç duyurusu

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) SETA hakkında DW Türkçe’nin de aralarında bulunduğu bazı uluslararası medya kuruluşlarıyla ilgili raporu nedeniyle suç duyurusunda bulundu.

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) hakkında İstanbul Nöbetçi Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. TGS dilekçede SETA’nın, İsmail Çağlar, Kevser Hülya Akdemir ve Seca Toker imzalı “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” raporuyla “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu” ile “Kişisel verilerin kaydedilmesi” suçlarını işlediğini savundu.

TGS dilekçesinde söz konusu raporda uluslararası medya kuruluşlarının tarihine ilişkin genel bir bilgilendirme yapıldıktan sonra “Kritik Olaylardaki Tavır”, “15 Temmuz Darbe Girişimi”, “Terörle Mücadele/PKK-Hendek Terörü ve HDP’li vekillerin Tutuklanması”nın da aralarında bulunduğu farklı alt başlıklarda incelemelerde bulunduğunu hatırlattı. TGS “Bu incelemelerde medya kuruluşları tarafından yayımlanan bir takım haber, analiz, yorum ve röportajların yalnızca başlıkları çekilerek, hükümet karşıtı tutum sergileyip sergilemedikleri üzerinden değerlendirmelerde bulunulmuştur” ifadesine yer verdi.

Dilekçede, “Önemle belirtmek gerekir ki bu başlıkların hangi kritelerle ve metotlara göre belirlendiği meçhuldür. Oysa ‘rapor’ olarak sunulan belgede bu kriter ve metotların açıklanması bilimsel zorunluluktur” denildi. TGS suç duyurusunda, “Öz bir ifadeyle haberler bağlamından koparılarak cımbızlama usulü ile seçilmiştir. Bu cımbızlama seçimler ile ‘hükümet karşıtı söylemlerde bulunulduğu’, ‘algı yaratıldığı’ şeklinde ithamlarda bulunulmuştur. Öte yandan kişisel algı ve idelolojik bakış üzerinden yapılan analizler bilimsel gerçekmiş gibi savunulmuştur” ifadelerine yer verildi.

TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş adliye önünde yaptığı açıklamada, “Rapor dedikleri şeydeki suçlamalarla saygın medya kuruluşlarını ve işini layıkıyla yapan gazetecileri kriminalize etmek istediler. Ama başaramayacaklar. Gerçek haber bu topluma ulaşacak” dedi.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” başlıklı raporunda, aralarında Deutsche Welle Türkçe’nin yanı sıra BBC Türkçe, Amerika’nın Sesi, Sputnik Türkiye, Euronews Türkiye, CRI Türk ve Independent Türkçe’nin kuruluş süreçleri incelenmiş, daha sonra “Türkiye için önemli kırılma noktası olduğu düşünülen çeşitli siyasi ve ekonomik olaylara verdikleri tepkiler” ve bu kurumlarda çıkan haberler derlenmişti.

Adı geçen basın kurumlarında çalışan bazı isimlerin “yabancı ve Türk muhabirler” başlıkları altında ayrı ayrı yer aldığı raporda, muhabirlerin öz geçmişlerinden, sosyal medya paylaşımlarından ve yaptıkları haberlerden yola çıkılarak dünya görüşlerine ilişkin yorumlar da yapılmıştı. Gazetecilerin Twitter hesaplarından alınan bazı ekran görüntülerinin örnek olarak sunulduğu raporda, bu kişilerin hangi siyasi şahıs ya da gruplara yakın durduklarına ilişkin yorumlar ve hatta kimleri retweetledikleri bilgisi de ortaya koyulmuştu.

Ayrıca gazetecilerin isimleri ve daha önce çalıştıkları ya da halihazırda bağlantılarının bulunduğunun öne sürüldüğü medya organlarına ilişkin şemalar da raporun bir diğer parçasını oluşturuyor.

Gazeteci örgütlerinden tepki

SETA’nın raporuna çok sayıda gazeteci örgütü gazeteciliği hedef aldığı ve fişleme amacı taşıdığı gerekçesiyle tepki göstermişti. Çağdaş Gazeteciler Derneği, raporun hedef gösterdiği belirtilerek, “SETA’nın fişleme belgesi tarihimizde kara lekelerden biri olarak anılacaktır” derken, DİSK Basın-İş, “SETA tarafından hazırlanan ‘raporda’ adı geçen tek bir meslektaşımızın başına gelecek olumsuzluktani raporu hazırlayan, talimat veren ve yayınan sunanlar sorumludur” ifadelerine yer vermişti. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün sosyal medya hesabında da “Bu raporu hazırlayanlar hedef gösterdikleri meslektaşlarımıza yönelik her türlü saldırıdan sorumlu olduklarını unutmamalıdır. Raporda fişlenen/hedef gösterilen tüm meslektaşlarımızın yanındayız…” görüşüne yer vermişti.

Raporu hazırlayan isimlerden SETA’nın Toplum ve Medya Araştırmaları Direktörü İsmail Çağlar, raporun “herkesin kolaylıkla ulaşabileceği açık kaynak ve verilere dayandığını” ve “bu verilerin adı geçen gazetecilerin Türkiye’de önemli kırılma noktalarında yaptıkları haberler, mesleki geçmişleri ve sosyal medya paylaşımları” olduğunu belirterek, “Gazetecilerin kişilikleri, gündelik hayatları vb. gibi çalışmamızın konusu olmayan hiçbir husus dikkate alınmamıştır” ifadesine yer vermişti.

DW Türkçe