Gözdağları, ülkenin dağlarına bahar gelmesini engelleyemeyecek!

14 Mayıs seçimleri yaklaşırken Erdoğan güdümlü yargının medyaya gözdağı verme operasyonları sıklaşıyor. 21 yıllık AKP iktidarı, seçimlere kısa bir süre kala, baskı ve sansürün dozajını arttırdı. Son olarak medyada iddia ve ifşaatlarda bulunan Muhammet Yakut isimli kişi ile röportaj yaptığı gerekçesiyle gazeteci Serdar Akinan gözaltına alındı.Akinan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nde verdiği ifadede “Yakut’u tanımadığını ve iddiaların konuşulmaya değer olduğunu görerek araştırma ihtiyacı hissettiğini” söyledi ve “Ülkemiz, tarihinin en kritik seçimine giderken dile getirilen bu kadar ağır iddiaların sorgulanması bir gazetecinin asli görevidir. Ben işimi yaptım” ifadelerini kullandı.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak gazeteciliğin bir kamu görevi olduğunu ve Anayasa tarafından güvence altına alındığını bir kez daha hatırlatırız. Gazetecinin görevi, toplumu aydınlatmaktır. Bu nedenle gazetecilik suç değildir.

Türkiye’de baskı ve korku rüzgarı altında gazetecilik görevlerini yerine getiren ve halkı aydınlatan tüm gazetecilerin yanında olduğumuzu ilan eder, dayanışma duygularımızı ileterek, laik, demokratik ve “gazeteciliğin suç olmadığı”bir Türkiye için mücadelemize devam edeceğimizi tekrar hatırlatırız.

Görevini yerine getiren meslektaşımız Serdar Akinan hemen serbest bırakılmalı, yargı zamanını yapılan röportajda dile getirilen iddiaları soruşturmaya ayırmalıdır.
Kuvvetler ayrılığının hiçe sayıldığı bir ortamda, 3. kuvvet olması gereken yargı bağımsızlığına kavuşmalı ve 4. Kuvvet medyanın üzerinden elini çekmeli ve iktidarın sopası olmaya son vermelidir.

Serdar Akinan ve halkı aydınlatmaya çaba harcayan Türkiye’deki diğer gazeteci arkadaşlarımız yalnız değildir. Gözdağları, ülkenin dağlarına bahar gelmesine engel olamayacaktır. Korkunun ecele faydası yoktur. Korku iktidarının sonu gelmek üzeredir.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği
Yönetim Kurulu adına
Başkan Recai Aksu

Türkei: Hoffnung für die Pressefreiheit?

Um die Pressefreiheit in der Türkei steht es nicht gut, aber es besteht Hoffnung auf Besserung. Alles hängt von der kommenden Präsidentschaftswahl ab, sagten die Journalist*innen Şirin Payzın, Barış Terkoğlu und Timur Soykan bei einem Pressegespräch der dju in ver.di Hamburg. Verliert Recep Tayyip Erdogan die Wahl, kann sich die Presselandschaft erholen. Gewinnt er, gibt es keine Hoffnung mehr.

4. APRIL 2023 VON LARS HANSEN

Die drei Journalist*innen waren nach Hamburg gekommen, um an einer Podiumsdiskussion des deutsch-türkischen Nachrichtenportals „Avrupa Postasi” teilzunehmen. „Pressefreiheit nach dem Erdbeben und vor der Wahl” war der Titel. Die Hamburger dju hatte dazu mit eingeladen, PayzinTerkoğlu und Soykan sind in der Türkei prominente Politikjournalist*innen. Şirin Payzın moderiert beim regierungskritischen Sender „Halk TV” die politische Talkshow „Sözum Var” („Gespräch”); Terkoğlu, der Kolumnen in der liberalen Tageszeitung „Cumhuriyet” schreibt und Soykan, der Reporter bei der linken Tageszeitung „Birgün“ ist, sind in Payzins Show regelmäßig zu Gast.

„Dass wir noch arbeiten, ist der Beweis, dass die türkische Presse noch nicht verloren ist”, sagt Barış Terkoğlu. „Es gibt noch Journalist*innen in der Türkei, die regierungskritisch berichten, auch wenn wir damit riskieren, ins Gefängnis zu müssen.”

Barış Terkoğlu weiß, wovon er redet: Zweimal war er bereits inhaftiert. Die Vorwürfe gegen ihn konnten widerlegt werden, aber bis dahin musste er jeweils monatelang ins Untersuchungsgefängnis. Im ersten Fall waren sogar nachweislich vermeintliche Beweise gegen ihn von dritten auf seinen Rechner kopiert worden. Solche Verhaftungen oder gar Verurteilungen zu langen Haftstrafen sind aber nur die Spitze des Eisbergs. Geldstrafen, Veröffentlichungs- oder Sendeverbote sind an der Tagesordnung und treffen die Sender, Verlage und Nachrichtenportale im Portemonnaie. Die Anwaltskosten tun ein Übriges. „Gegen mein letztes Buch sind 33 Strafanträge anhängig”, sagt Terkoğlu. „Addiert man die geforderten Strafen, müsste ich für 220 Jahre ins Gefängnis!”

Zu der latenten Gefahr der Inhaftierung kritischer Journalist*innen kommen die willkürliche Allmacht der Zensurbehörde, die wegen geringster Kleinigkeiten Veröffentlichungen untersagen kann und die Pressekonzentration: 90 Prozent der Nachrichtenportale, Sender und Verlage gehören Erdogan-nahen Unternehmern. „Wir leben in einer Dystopie”, sagt Timur Soykan“, in der die Grenzen von Logik und Verstand nicht mehr gelten. Aber zum Glück würden diese Medien bei den Türkischen Menschen als deutlich weniger glaubwürdig, als die regierungskritischen gelten.

„Das ist ein Teil der Hoffnung”, sagt Barış Terkoğlu, „denn die kritischen Medien werden überleben, wenn Erdogan die Wahl verliert. Die regierungstreuen Medien hingegen leben von großzügigen Anzeigen des Staates oder der AKP. Wenn diese Einnahmen unter einer neuen Regierung wegbleiben, werden diese Verleger aufgeben. Dann ist wieder Platz für Vielfalt!”

Şirin Payzın sieht diese Hoffnung ebenfalls, zeichnet aber gleichzeitig auch ein düsteres Bild, was passiert, wenn Erdogan die Präsidentenwahl doch noch gewinnt. Derzeit liegt er in Umfragen zwar zurück, aber bis zur Wahl sind es noch sieben Wochen und Erdogan hat Umfragetiefs schon häufiger überstanden. „Sollte er gewinnen, wird die Türkei entsäkularisiert und ein islamistischer Staat”, fürchtet Paysin. „darunter wird mehr leiden, als nur die Pressefreiheit. Die Türkei wird sich dann nicht mehr von anderen Staaten im Nahen Osten unterscheiden und sich von Europa entfernen. Insofern ist es weise, dass Olaf Scholz oder Emmanuel Macron vor den Wahlen bewusst nicht in die Türkei reisen, und so den Präsidenten aufwerten; so wie es Frau Merkel regelmäßig tat, wenn sie im Wahlkampf anlasslos auf Staatsbesuch kam.”

Das verheerende Erdbeben im Südosten der Türkei hat Erdogan viele sicher geglaubte Stimmen gekostet. Umso wichtiger ist es seiner Regierung, Negativnachrichten über ihr Handeln nach der Katastrophe zu unterdrücken. „Man hat jetzt die Bauunternehmer als die Sündenböcke deklariert”, sagt Timur Soykan, „aber dass die staatliche Bauaufsicht versagt hat, sollen wir nicht berichten. Das ist es, was die Regierung an uns hasst: Wir sind die Zeugen ihrer Inkompetenz!”

Sirin Paysin war nach dem Beben sehr schnell im betroffenen Gebiet und wurde Zeugin von Plünderungen. „Offiziell hat es nie Plünderungen gegeben”, berichtet sie, „aber die Region ist ein Zentrum des Goldhandels und der Schmuckverarbeitung. Es sind islamistische Gruppen aus Syrien angereist, um hier nach dem Beben ihre Kassen zu füllen. Davon will die Regierung nichts berichtet wissen.”

Auch Paysin hat Erfahrungen mit der Zensurbehörde: „Ist ihr eine ihrer Sendungen zu regierungskritisch, muss sie im Online-Archiv gesperrt werden.“ Einmal wurde der Sender für eine Ausstrahlung auch damit bestraft, dass er die nächsten fünf Ausgaben ebenfalls nicht senden durfte. Dadurch brechen Werbeeinnahmen weg und Senderverantwortliche werden erfolgreich eingeschüchtert.

Einen Plan B, falls Erdogan die Wahl erneut gewinnt, haben die drei nicht. „Wir machen weiter, wie bisher, solange das noch geht”, sagt Timur Soykan. Kaynak:https://www.avrupa-postasi.com/

 Bericht und Foto: Lars Hansen 

Yaşasın Cumhuriyet! Karşıdevrime karşı mücadeleye devam!

BASIN AÇIKLAMASI

Cumhuriyetimizin 99’uncu yılı kutlu olsun!

Bu ülkenin bağımsızlıkçı, özgürlükçü, laik, eşitlikçi ve aydınlanmacı, çağdaş evlatları cumhuriyetimizin 100’üncü yılına girerken bu sözü yerine getirecek ve diz çökmeyecektir. 

1923’te karanlığa karşı kazanılan zaferi 100’üncü yılda bir kez daha yaşamak için verilmesi gereken kavgayı, Avrupa’da görev yapan Türkiye kökenli gazeteciler olarak, desteklemeyi sürdüreceğiz. 

Basın ve ifade özgürlüğünü neredeyse tamamen ortadan kaldıran, gazetecileri cezaevlerine kapatan, adı “dezenformasyon yasası” olan sansür yasası ile halkın haber alma özgürlüğüne ket vuran, bağımsız medyayı susturan ya da Harf Devrimi üzerinden Cumhuriyet’e saldıran, Türkiye Cumhuriyeti’ne “karşıdevrim” yapan AKP-MHP iktidarını bu vesile ile bir kez daha kınıyor, tüm halkların kardeşçe ve eşitçe bir arada yaşadığı bir cumhuriyeti sadece aydınlanmacıların, emekçilerin ve ilericilerin yaşatabileceğini hatırlatmak istiyoruz.

Avrupa’da görev yapan Türkiye kökenli gazeteciler olarak cumhuriyetimizin 99’uncu yılını kutluyoruz. 

Gericiliğe, karanlığa ve düşmanlarına inat, kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır!”.

Yaşasın Cumhuriyet!

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) Yönetim Kurulu

Sanatçılar, gazeteciler, kadınlar susmayacak!

#sedefkabaş #sezenaksu

BASIN AÇIKLAMASI

Sanatçılara, gazetecilere gözdağı verip, korku iklimi yaratmaya devam eden Saray son olarak iki kadını hedefine aldı. 

Gerçekleri söylemekten bir an bile tereddüt etmeyen biri sanatçı diğeri gazeteci bu iki kadın tehdit ve cezalarla susturulmaya çalışılıyor. 

SARAYIN ŞARKI SÖZÜ VE ATASÖZÜ KORKUSU

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir şarkı sözünden rahatsız oldu ve Türkiye’nin en önemli yorumcularından ve bestecilerinden Sezen Aksu için ”O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” dedi. Hemen ardından ise Saray bu kez de bir atasözünden hiç hoşlanmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef aldığı iddiasıyla ekranda söylediği Çerkes atasözü dolayısıyla gazeteci Sedef Kabaş tutuklandı.

BİRER BİRER ESİR ALINIYORLAR

Sanatçılar, gazeteciler, akademisyenler, öğrenciler, insan hakları savunucuları, aydınlar…

Basın ve ifade özgürlüğünün ayaklar altına alındığı Türkiye’de baskı ve korkuyu artırmak için birer birer esir alınıyorlar. Saray insan hakları, demokrasi ve özgürlükler için karşı duran, ayak direyen kim varsa yıllardır birer dört duvar ardına kapatıyor, muhalif sesi sindirmek istiyor. Sanıyorlar ki böylece gerçekler gizlenir…

Türkiye Cumhuriyeti’nin evlatlarını karanlık teslim alamayacak. 

Kadınlar ise aydınlık ve karanlığın savaşında mücadeleyi en önde sürdürmeye devam edecek. 

Şarkı sözlerinden, atasözlerinden, şiirden, kitaptan korkanlara Avrupa’dan bir kez de biz hatırlatalım:

Bağımsız, özgür, laik, çağdaş ve aydınlık bir Türkiye için gazeteciler, sanatçılar, kadınlar, bu halk susmayacak!

ATGB Yönetim Kurulu

RTÜK’ün tarihi ayıbı: Gerçekleri ekran karartarak da gizleyemezsiniz

Avrupa’da görev yapan Türkiye kökenli gazeteciler olarak ülkemizde muhalif seslere yönelik saldırı ve baskıyı kınayan bu kaçıncı basın açıklamamız, bilemiyoruz. 

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nda (RTÜK) alınan kararla Halk TV ve TELE 1’e verilen 5 gün yayın durdurma cezası, Türkiye’deki belki de özgür medyaya artık daha fazla tahammül edilemeyeceğinin bir göstergesi.

Anlaşılan iktidar inisiyatifin muhalefete geçtiğini görüyor ve medyadaki özgür seslerin etkisinin büyüdüğünün de farkında. Yandaş ekranlar baştan sona alay konusudur. Etkisizdir.

Muhalif seslerin etkisi engellenmeye çalışılıyor.

RTÜK’ün ekran karartma cezası şimdiden tarihe benzersiz karalıkta bir sayfa olarak geçti. 

Gerçekleri aktaran basına sansür ve cezalar, ne yazık ki, alıştığımız türden baskılardı, ancak bu son ekran karartma cezası ile RTÜK bir ilke imza atarak Türkiye’de artık basın özgürlüğünün kalmadığını, tamamen kazındığını tüm dünyaya ilan etmiştir.

RTÜK’ün basın-yayın tarihi açısından utanç verici kararı, Türkiye hakkında bir açıklama yapan Sol Parti lideri Katja Kipping’in sözlerini teyit eder nitelikte:

‘Türkiye sadece korona nedeniyle değil, aynı zamanda insan hakları ve demokrasi açısından da bir risk bölgesi. Alman hükümeti buna karşı belirleyici bir tavır almalı. Dışişleri Bakanı Maas’ın perşembe günü Türkiye delegasyonuyla bir araya geldiğinde politik bir dik duruş sergilemesini ve açık bir şekilde şu mesajı vermesini diliyorum: Önce demokrasi! Türkiye demokrasi ve insan hakları için bir kara delik. Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasi muhalefete karşı bir iç savaş yürütüyor.’

Türkiye’deki basına, hak ve özgürlüklere, demokrasiye saldırılar sona erdiği gün, bizler de dünyadaki meslektaşlarımızla göz hizasında görevimizi yapma onurunu yaşayabileceğiz.

Bu inançla, RTÜK’ün elini vatandaşın haber alma özgürlüğünden derhal çekmesini ve kararını geri almasını talep ediyoruz.”

ATGB Yönetim Kurulu

Gazetecilik yaptı, yandaş medya linç etti: Gazeteci Seda Şanlıer’in yanındayız

BASIN AÇIKLAMASI

AKP’nin korona günlerindeki “siyasi şovunu” bozan ve bu yüzden iktidar yanlısı medya ve sosyal medyada aktroller tarafından linç edilen meslektaşımız Seda Şanlıer’in yanındayız. 

İsveç’ten özel jetle getirilen Emrullah Gülüşken’in AKP’ye yakınlığını ifade eden ve ardından AKP’ye yakın basının verdiği şekilde “İsveç’te tedavi edilmeyen Türk” haberinin doğru olmadığını, İsveç’te uygulanan korona virüs tedavi sürecinde herkese aynı davranıldığını anlatan Şanlıer; Tele1 Ana Haber bültenine katıldıktan sonra tehdit ve hakaret yağmuruna tutuldu. 

AKP basınının hedef gösterdiği Seda Şanlıer, gazeteci olarak görevini yapmıştır. Şanlıer, İsveç sağlık sistemine yönelik itham ve iddiaların perde arkasını ve sistemle ilgili gerçeği, mesleği gereği halka anlatmıştır.Meslektaşımızın açık adresi sosyal medyada aleni bir şekilde paylaşılmış ve hedef gösterilmiştir. 

Gerçeğin ve özgürlüklerin peşindeki gazetecileri cezaevlerine kapatan, basın ve ifade özgürlüğü, demokrasi, insan hakları ihlalleri ile dünya gündemine sık sık gelen AKP iktidarı, bu kez de güdümündeki medya kuruluşları aracılığıyla yurtdışında görevini yapan gazetecileri susturmaya çalışıyor. 

Açık adresi yayınlayarak ‘ilgilenen olursa‘ diye hedef gösteren linç kampanyalarının arkasındaki “kirli eller”, eğer Seda Şanlıer’in saçının teline zarar gelirse kanunlar karşısında da ilk hesap verecek adrestir. 

Seda Şanlıer yalnız değildir. 

ATGB gerçeğin peşinden giden ve işi “gazetecilik” olan  tüm meslektaşlarının yanında olmaya devam edecektir.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) Yönetim Kurulu

SINIRDIŞI TEHDİDİ, ALMANYA’NIN DEMOKRASİ AYIBI

BASIN BİLDİRİSİ

ATGB Genel Sekreteri Adil Yiğit, 10. köye sürgün mü ediliyor?

SINIRDIŞI TEHDİDİ, ALMANYA’NIN DEMOKRASİ AYIBI

Almanya’daki G-20 Zirvesi’ndeki akreditasyon skandalının yasaklı 32 gazeteci arasındaki tek Türk olarak gündeme gelen Adil Yiğit, 35 yıldan bu yana yaşamını sürdürdüğü Almanya’da sınırdışı tehdidi ile karşı karşıya kaldı.

Adil Yiğit, o dönemde yaptığı açıklamalarda akreditasyon yasağının Türk gizli servislerinin isteği üzerine gerçekleştiğini, söz konusu skandalının yaşanmasında Başbakan Angela Merkel’in Almanya’daki genel seçimler öncesi için koltuğunu kaptırma endişesinin de etkili olduğunu duyurmuştu.

SINIRDIŞI TEHDİDİ, YİĞİT’İN CEZAEVİNE ALMAN DEVLETİ ELİYLE SERVİS EDİLMESİDİR

Aynı zamanda ATGB Genel Sekreteri de olan Türkiye kökenli gazeteci Yiğit’e yönelik sınırdışı tehdidini kınıyor, ilgili makamları bu talihsiz yanlışlıktan geri dönmeye davet ediyoruz.
Sosyal görevli olarak da bugüne dek Almanya’da sayısız kişinin sınırdışı mücadelesinde baş aktör olarak etkili olan Adil Yiğit’e yönelik bu tutumu demokrasi ve insan hakları ayıbı olarak niteliyoruz.
Hükümete yönelik eleştirel haberciliğiyle de bilinen “Avrupa Postası” gazetesinin editörü Adil Yiğit’in Türkiye’ye sınırdışı edilmesi, dünyanın en büyük gazeteci hapishanesine Alman devleti eliyle servis edilmesi anlamını da taşıyor.

SORUMLUSU EYALET HÜKÜMETİDİR

Olası bir sınır dışında ise ortaya çıkacak ağır sonuçlardan Almanya Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Birlik’90 / Yeşiller Partisi’nden oluşan Eyalet Hükümetinin sorumlu olacağını ise bir kez de biz anımsatmak istiyoruz. Federal Kriminal Daire, akreditasyon yasağı ile ilgili uğradığı mağduriyetten dolayı Adil Yiğit’ten özür dilemesine rağmen, daha sonra sınırdışı tehdidi ortaya çıkınca topu Eyalet Kriminal Dairesi’ne (LKA) ve Hamburg Polisi’ne atmıştı.

KONUNUN TAKİPÇİSİYİZ

Her fırsatta Türkiye’ye insan hakları ve demokrasi dersi vermeye kalkan Almanya’nın, tam da bu konularda samimi bir tutum izlemesini bekliyor, Adil Yiğit’in maruz kaldığı sınırdışı tehdidinin ise takipçisi olacağımızı bildiriyoruz.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) Yönetim Kurulu
Stuttgart, 20.12.2017

ATGB’nin merceğinde yeni dönemde de basın özgürlüğü var

Avrupa’da Türkçe medya çöküyor

ATGB Onur Üyesi Prof. Dr. Faruk Şen, karamsar tabloya rağmen umutsuz olunmamasını istedi. 

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği’nin (ATGB) 7. Olağan Genel Kurulu, Frankfurt kentinde gerçekleştirildi.

Hessen Türk Toplumu’nun (TG Hessen) ev sahipliğindeki Genel Kurul’a Avrupa’nın çeşitli kentlerinde görev yapan üyeler katıldı.
ATGB kurucu üyesi İrfan Ergi ve grafiker Ünsal Özbakır’ın yer aldığı, Başkanlığını TG Hessen Başkanı Atila Karabörklü’nün üstlendiği Divan Kurulu,
faaliyet ve mali raporların okunmasının ardından 6. dönem yönetimi akladı.
7. dönem yönetim kurulunun oylamasında Işın Toymaz yeniden Başkan seçildi.

IŞIN TOYMAZ YENİDEN BAŞKAN

Yeni Yönetim Kurulu şu isimlerden oluştu:

atgb-genel-kurul2
ATGB 7. Dönem Yönetim Kurulu

Başkan Işın Toymaz, II. Başkan Attila Azrak, Sayman Kemal Çalık, Genel Sekreter Adil Yiğit, Halkla İlişkiler Sorumluları Ömer Yaprakkıran, Ufuk Evla Bostan, Brüksel Temsilcisi Fikret Aydemir.

ATGB TÜRKİYE TEMSİLCİSİ RECAİ AKSU

Öte yandan ATGB yeni yönetim kurulu, bir ilki gerçekleştirerek Birlik bünyesinde Türkiye Temsilciği bölümü de kurdu.

atgb-genel-kurul

Bu çerçevede Tele1’de Avrupa haberleri sunan ATGB kurucu üyesi Recai Aksu da Türkiye Temsilciliği görevine atandı.

AVRUPALI MESLEK ÖRGÜTLEİRYLE DAYANIŞMA PEKİŞTİRİLECEK

Yeni ekip, Türkiye’deki basın özgürlüğü ihlalleri ve muhalif medyaya saldırılara karşı Avrupa’daki duyarlılığı da arttırmak ve tutuklu gazetecilerle dayanışmak için yeni dönemde çok daha güçlü eylemlerde ve etkinliklerde Avrupalı meslek örgütleriyle işbirliği içinde olacaklarını bildirdi.

eylem-heim-toymaz
ATGB, yeni dönemde Avrupa’daki Türkçe gazetecilik ve Türk medyasının durumuna ağırlık veren faaliyetlerini de arttıracağını duyurdu.

ATGB ONUR ÜYESİ FARUK ŞEN’DEN ÜYELERE MÜCADELEDE SEMPOZYUM TAVSİYESİ

Diğer taraftan 7. ATGB Olağan Genel Kurulu çerçevesinde, Türkiye’deki basın özgürlüğü ihlallerinde son durumu aktarmak üzere düzenlenen konferansın konuğu ATGB Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) Onur Üyesi de olan Türkiye Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen oldu.

faruk-sen_02
Tutuklu gazetecilerin Türkiye’nin demokrasi ayıbı olduğunu kaydeden Şen, ATGB’nin gelecekte etkinlik ve eylemlerinde Avrupa meslek örgütlerinin temsilcileri, siyasetçiler, bilimadamlarını da yanına alarak sık aralıklarla sempozyumlar düzenlemesini önerdi. Konuyu gündemde tutarken siyasal ve bilimsel kanadının da kamuoyunun dikkatine sunulmasının önemli olduğunu dile getirdi.

faruk-sen_01
ATGB Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) Onur Üyesi de olan Türkiye Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen

ALMANYA’DA TÜRKOFOBİ TEHLİKELİ BOYUTLARA ULAŞTI

Şen, Avrupa’da yükselen İslamofobinin yanı sıra Almanya’daki Türkofobinin Türkler açısından çok daha tehlikeli boyutlara ulaştığı vurgusunu da yaptı.
Irkçılıkla mücadelede Avrupalı Türk’ün en önemli ev ödevinin Türkçe mücadelesi olduğunu dile getirdi. Eğitimde, basında Türkçe’nin yaşatılması için Avrupalı Türk stk’lara büyük görevler düştüğünü de bildirdi. Moderasyonunu ATGB kurucu üyesi hafta.eu Genel Yayın Yönetmeni Osman Çutsay’ın üstlendiği konferansın ikinci bölümü ise soru cevap şeklinde gerçekleşti.

atgb_logo-son

ATGB 15 YILDAN BU YANA FAALİYETTE

23 Şubat 2002’de kurulan ATGB, bugün Yunanistan’dan Danimarka’ya, Fransa’dan Almanya’ya, İngiltere’den Avusturya’ya, Belçika’ya dek fahri üyeleri de dahil olmak üzere çalışmalarına devam ediyor. Usta fotoğraf sanatçısı Mehmet Ünal ve usta gazeteci Gürsel Köksal, kuruluşundan bu yana ATGB’ye emek veren yöneticiler arasında yer alıyor. Onur üyeleri arasında ise merhum karikatürist Turhan Selçuk, bilim kadını Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, gazeteci yazar Altan Öymen, bilim adamı Prof. Dr. Faruk Şen, gazeteci- yazar Doğan Hızlan, gazeteci yazar Yüksel Pazarkaya’nın yer aldığı ATGB, mesleki dayanışma ve fikir alışverişi temelli, medya alanında kültürel ve sosyal etkinlikler üreten bir örgüt.

KURUCU ÜYESİ GÜRAY ÖZ’DEN ATGB’YE MESAJ VAR

ATGB, 6. Olağan Genel Kurulu’ndan kısa bir süre sonra meydana gelen 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişimi ile ile birlikte, çalışmalarını muhalif sese baskıyı arttıran iktidarın kıskacındaki tutuklu gazetecilerin serbest bırakılma ve basın ve ifade özgürlüğü mücadelesinde yoğunlaştırmak durumunda kaldı.

guray-oz
ATGB kurucu üyesi, Cumhuriyet gazetesi Okur Temsilcisi Güray Öz

Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğüne yönelik ağır saldırılar o günden bu yana tırmanırken, ATGB kurucu üyesi, Cumhuriyet gazetesi Okur Temsilcisi Güray Öz de o dönemde tutuklamalardan nasibini aldı. Trajikomik suçlamaların yer aldığı Cumhuriyet gazetesi davasında, Güray Öz 9 ay sonra ise tahliye oldu.
Güray Öz de ATGB’nin Genel Kuurlu için bir mesaj göndererek, özgürlük mücadelesindeki dayanışması için teşekkür etti ve Türkiye’de yargılanması devam ettiği için Genel Kurul’a katılamamaktan dolayı büyük üzüntü duyduğunu dile getirdi.
Frankfurt – atgb-press.eu

Hamburglu gazeteci Adil Yiğit: “NSU cinayetlerine susanlar beni cezalandırmak mı istiyor?”

HAMBURG – Son G-20 Zirvesi’nde akreditasyon skandalına adı karışan yasaklı gazeteciler arasındaki tek Türk gazeteci Adil Yiğit, 35 yıldan bu yana yaşamını sürdürdüğü Almanya’da “oturumunun uzatılmaması tehlikesiyle” karşı karşıya kaldı.

Federal Kriminal Dairesi ve Alman Basın Dairesi’ne akreditasyon yasağı ile uğradıkları haksızlıktan ötürü dava açan 32 gazeteciden biri olan Yiğit, oturma iznini uzatmak için gittiği Hamburg Mitte İlçesi Yabancılar Dairesi’nde “ülkede kalmasını sağlayan nedenlerin ortadan kalktığı” uyarısı ile karşılaşınca şaşkına döndü. Adı geçen daire, oturumun uzatılmaması ihtimalini “aile birliğinin sona erdiği, artık çocuklarıyla birlikte yaşamadığı ve işsiz olduğu” gerekçeleriyle açıkladı.

“SİNİRİMDEN VE UTANCIMDAN OTURUP AĞLAMAK İSTEDİM

Oturumunun uzatılması için başvurusundan iki gün sonra, yani 23 Kasım tarihinde, sosyal pedagog olarak 6 aylık bir projede işe başlayacağını belirtmesine rağmen, Yabancılar Dairesi’nin söz konusu saptamayı öne sürmekten vazgeçmediğini kaydeden gazeteci Adil Yiğit, konuyla ilgili ayrıntıları HAFTA.eu ile paylaştı. “Şimdiye kadar başkalarının sorunları ile ilgilendim. Basında bu konuyla ilgili gündeme gelmeye çok içerledim. Sinirimden, hem uğradığım haksızlıktan dolayı hem de yıllardır başkalarının sınırdışı edilmesinin engellenmesi için mücadele veren bir kişi olarak şimdi aynı şeyin başıma gelmesinden dolayı oturup ağlamak istedim” diyen ve halen Hamburg merkezli “Avrupa Postası” adlı haber sitesinin genel yayın koordinatörlüğünü yürüten Yiğit, başına gelenleri şöyle anlattı:

“BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ KONUSUNDA SINIFTA KALDILAR”

“Avrupa Postası haber sitesi olarak her görüşe eşit mesafede haber politikası izliyoruz. Cinsiyetçi ve ırkçı olmamak kaydıyla her kesimden habere yer veriyoruz. Bu arada Almanya’da sosyal pedagog olarak da görev yapıyorum. Dört çocuğum var, hepsi de Alman vatandaşı. 35 yıldır Hamburg’da yaşıyorum. G-20 Zirvesi’nde hem Alman hükümeti hem de Türk hükümeti temsilcileri basın özgürlüğü konusunda sınıfta kaldı. Akreditasyonların Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talebiyle iptal edildiği iddialarımızı dile getirmiştik. Söz konusu akreditasyon skandalının yaşanmasında Başbakan Angela Merkel’in Almanya’daki genel seçimler öncesi koltuğunu kaptırma endişesinin de etkili olduğunu da bildirmiştim.

Kamuoyu baskısı sonucu, Federal Kriminal Daire, akreditasyon yasağı ile ilgili uğradığımız mağduriyetten dolayı bizden özür dilemek zorunda kaldı. Ve daha sonra topu Eyalet Kriminal Dairesi’ne (LKA) ve Hamburg Polisi’ne attı.

Sosyal demokratların (SPD) ve Yeşiller’in kalesi olarak bilinen Hamburg gibi bir yerde böyle bir şey yaşanması rezalet. Bir taraftan demokrasi diyorlar, habire Türkiye’ye insan hakları ve demokrasi dersi veriyorlar, diğer taraftan da ikiyüzlü politikalar izliyorlar. Her zaman olduğu gibi oturma iznimi uzatmaya gittiğimde 3 ay oturum verdiler, 20 Şubat’a kadar. Almanya’ya yeni gelenlere bile 6 aylık oturum izni veriyorlar. Ben 35 yıldır buradayım. Kamuoyu G-20 olayında da bizi sahiplendi. Türk ve Alman kamuoyu bize arka çıktı. Alman derin devletine, NSU cinayetlerine ve bağlantılarına yıllardır susanlar beni cezalandırmak istiyorlar. Bunu aşacağıma inanıyorum.

“GEZİ OLAYLARINDA HATA YAPTIM, TÜRK PASAPORTU İSTEDİM
Gezi olaylarına kadar mülteci pasaportu ile yaşıyordum, ancak Türkiye’de değişim rüzgarları estiğini görünce heyecanlandım, en büyük hatayı yaptım, gittim Türk pasaportu almak için başvurdum. 1996’ya kadar seyahat acentam vardı. Bir sol örgüt mensubuydum. O dönemde yaşanan bir olay dolayısıyla cezaevinde yatmak zorunda kaldım. Bugünden yarına acentam kapatıldı. Bu konuyla ilgili Almanya’da yaklaşık 3 yıl hapis cezası aldım. Ondan sonra da süresiz oturumum iptal edildi ve süreli oturuma çevirdiler.

+++ Vertrag: Tobias Johanning +++

Üzerinden 17 yıl geçti. G-20’ye kadar hiç bir problemim yoktu. Tekrar uzatmaya gittiğimde bu kez memur gözü bilgisayarda benimle konuştu. Ben itiraz edince, kovdu. Hiç ilgilenmeden araştırmadan hareket etmeleri bende danışıklı dövüş şüphesi uyandırdı. Şaşırtıcı olan, BKA’nın G-20 ile ilgili resmen özür dilemesinin ardından böyle bir sınırdışı kararının alınması. Akreditasyon yasağı davasını geri çekmedik. Bilemiyorum, belki de o yüzden.

Avukatım elbette Yabancılar Dairesi’nin ‘Almanya’da kalmasını gerektirecek nedenler ortadan kalkmıştır’ şeklindeki tespitine itiraz etti. Hamburg, Köln, Frankfurt ve Berlin’den sınırdışı ihtimaline karşı kampanya teklifleri geldi. Kamuoyunun da vicdanına sığmıyor bu konu. Kamuoyu baskısı olmadan geri adım atmazlar zaten.

Almanya 12 Eylül darbesinde bile Türkiye ile ilişkisini hiç kesmedi. Almanya’yı o zamandan tanıyoruz. Demokrasi dersi vermeye kalkıyor. Silah ticareti lobileri ise bu ilişkileri yönlendiriyor. Almanya’da yani yargıda ve resmi dairelerde Hitler faşizminin köklü etkileri halen var. 8’i Türkiye kökenli 10 kişiyi öldüren ırkçı NSU davası kaplumbağa hızıyla gidiyor. Derin devlet burada da var.”

ÖZEL HAYAT BAHANESİ

Türk gazeteci Adil Yiğit’e göre, Almanya’daki siyasi faaliyetleri MİT tarafından büyüteç altına alınan birçok demokrasi taraftarı ve özgürlükçünün Türkiye’ye iade edilme operasyonundan kendisinin payına da özel hayatı bahane edilerek böyle bir “tehdit” düştü.

aypa-20171209-1230-hafta-06-foto-mustafa-temel-adil-yigit_mg_0036-1-768x768

Avrupa Sürgünler Meclisi’nin de kurucu üyelerinden olan Adil Yiğit, karşı karşıya bırakıldığı bu tutumun dairedeki herhangi bir memurun tek başına bir tasarrufu olmadığı görüşünde. G-20 Zirvesi sırasında akredite edilmesine rağmen basın merkezine sokulmayan, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve gizli servislerinin isteği üzerine gerçekleşen bu yasağı kamuoyuna duyurduğu için sürgün edilmek istediğini ileri süren Adil Yiğit, Almanya’daki muhalif sürgünlerin asla rehavete kapılmaması gerektiğini, mücadelelerini dikkatli bir biçimde sürdürmelerinin önemli olduğunu söyledi.

ASM KAMPANYA BAŞLATIYOR, ATGB TAKİPÇİ

Avrupa Sürgünler Meclisi (ASM) ise konuya ilişkin yaptığı basın açıklamasında, “Adil Yiğit yıllardır sürdürdüğü sol politik duruşuyla özellikle Hamburg’da tanınan bir isimdir. Türk, Kürt ve Alman çok sayıda kişinin kendisiyle gerekli dayanışmayı göstereceğinden eminiz. ASM de bu konuda elinden geleni yapacaktır” ifadesine yer verdi.

aypa-20171209-1230-hafta-06-foto-mustafa-temel-adil-yigit_mg_0140-1

Aynı zamanda Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) üyesi olan Adil Yiğit’in 35 yıllık sürecin ardından Almanya’daki oturumunun uzatılmaması tehdiyle karşı karşıya kalmasını, bağlı olduğu meslek örgütü de kınadı. İlgili daire’nin Adil Yiğit’in bir ömür geçirdiği Almanya’da 3 ayda bir oturum izni almakla yükümlü tutulmasının bile yeterince psikolojik terör olduğunu hatırlatan ATGB Başkanı Işın Toymaz, bir Türk gazetecinin böyle bir “kısıtlama” ile karşıya kalmasını, her fırsatta demokrasi ve insan hakları vurgusu yapan Almanya’nın bir ayıbı olarak tanımladı. Toymaz ilgili makamların yanlıştan döneceklerine inanmak istediklerini ve konunun takipçisi olduklarını belirtti.

HAFTA.eu

Fotoğraflar: JOTO ve Mustafa Temel

Hamburglu gazeteci Adil Yiğit: “NSU cinayetlerine susanlar beni cezalandırmak mı istiyor?”