Türkiyemiz, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü baskıcı Erdoğan iktidarının “Yayın yasakları, sansür, gazetecilere yönelik yıldırma, şiddet, gözaltı ve tutuklamalar”ı gölgesinde ve karartmasında buruk kutluyor. Düşünce Kuruluşu Freedom House‘un yayımladığı 2023 Dünyada Özgürlük Raporu’nda, Türkiye özgürlük puanında son 10 yılda en fazla düşüş yaşayan ülkeler arasında bu yıl beşinci sırada yer alıyor.
14 Mayıs seçimleri yaklaşırken Erdoğan güdümlü yargının medyaya gözdağı verme operasyonları sıklaşıyor. 21 yıllık AKP iktidarı, seçimlere kısa bir süre kala, baskı ve sansürün dozajını arttırdı. Güneydoğu’da görev yapan gazetecilere yönelik baskı ve gözaltılar devam ediyor. Son olarak gözaltına alınan 10 gazeteciden Abdurrahman Gök, Beritan Canözer, Mehmet Şah Oruç ve Remzi Akkaya tutuklandı. 1 Mayıs’ta Taksim ve Beşiktaş’ta görev yapan gazetecilerden Zeynep Kuray darpla gözaltına alınıp bırakıldı. Gazeteciler Bülent Kılıç, Sultan Eylem Keleş, Gencer Keten ve Hazar Dost saldırıya uğradı.
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak gazeteciliğin bir kamu görevi olduğunu ve Anayasa tarafından güvence altına alındığını bir kez daha hatırlatırız. Gazetecinin görevi, toplumu aydınlatmaktır. Bu nedenle gazetecilik suç değildir.
Türkiye’de baskı ve korku rüzgarı altında gazetecilik görevlerini yerine getiren ve halkı aydınlatan tüm gazetecilerin yanında olduğumuzu ilan eder, dayanışma duygularımızı ileterek, laik, demokratik ve “gazeteciliğin suç olmadığı”bir Türkiye için mücadelemize devam edeceğimizi tekrar hatırlatırız.
Halkımızı aydınlatmaya çaba harcayan Türkiye’deki gazeteci arkadaşlarımız yalnız değildir. Gözdağları, ülkenin dağlarına bahar gelmesine engel olamayacak. Korkunun ecele faydası yoktur. Korku iktidarının sonu gelmek üzeredir.
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği Yönetim Kurulu adına Başkan Recai Aksu
Bilgi notu: BM Genel Kurulu’nun 1993 yılında aldığı bir karar ile 3 Mayıs tüm dünyada Basın Özgürlüğü Günü olarak kutlanıyor.
14 Mayıs seçimleri yaklaşırken Erdoğan güdümlü yargının medyaya gözdağı verme operasyonları sıklaşıyor. 21 yıllık AKP iktidarı, seçimlere kısa bir süre kala, baskı ve sansürün dozajını arttırdı. Son olarak medyada iddia ve ifşaatlarda bulunan Muhammet Yakut isimli kişi ile röportaj yaptığı gerekçesiyle gazeteci Serdar Akinan gözaltına alındı.Akinan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nde verdiği ifadede “Yakut’u tanımadığını ve iddiaların konuşulmaya değer olduğunu görerek araştırma ihtiyacı hissettiğini” söyledi ve “Ülkemiz, tarihinin en kritik seçimine giderken dile getirilen bu kadar ağır iddiaların sorgulanması bir gazetecinin asli görevidir. Ben işimi yaptım” ifadelerini kullandı.
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak gazeteciliğin bir kamu görevi olduğunu ve Anayasa tarafından güvence altına alındığını bir kez daha hatırlatırız. Gazetecinin görevi, toplumu aydınlatmaktır. Bu nedenle gazetecilik suç değildir.
Türkiye’de baskı ve korku rüzgarı altında gazetecilik görevlerini yerine getiren ve halkı aydınlatan tüm gazetecilerin yanında olduğumuzu ilan eder, dayanışma duygularımızı ileterek, laik, demokratik ve “gazeteciliğin suç olmadığı”bir Türkiye için mücadelemize devam edeceğimizi tekrar hatırlatırız.
Görevini yerine getiren meslektaşımız Serdar Akinan hemen serbest bırakılmalı, yargı zamanını yapılan röportajda dile getirilen iddiaları soruşturmaya ayırmalıdır. Kuvvetler ayrılığının hiçe sayıldığı bir ortamda, 3. kuvvet olması gereken yargı bağımsızlığına kavuşmalı ve 4. Kuvvet medyanın üzerinden elini çekmeli ve iktidarın sopası olmaya son vermelidir.
Serdar Akinan ve halkı aydınlatmaya çaba harcayan Türkiye’deki diğer gazeteci arkadaşlarımız yalnız değildir. Gözdağları, ülkenin dağlarına bahar gelmesine engel olamayacaktır. Korkunun ecele faydası yoktur. Korku iktidarının sonu gelmek üzeredir.
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği Yönetim Kurulu adına Başkan Recai Aksu
21 yıllık AKP iktidarı, yargıyı elinde bir sopa olarak kullanmaya devam ederken, gazeteciler ve basın üzerindeki baskısını da her geçen gün arttırıyor.
Bunun son örneği ise Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’a verilen ceza.
İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Merdan Yanardağ’a Birgün gazetesinde yayımlanan “Düzenin Mafyalaşması” başlıklı köşe yazısı nedeniyle 6 ay hapis cezası verdi. Mahkeme cezayı, “Yanardağ’ın aynı suçu birden fazla kez işlediği” iddiasıyla dörtte biri oranında artırarak 7 ay 15 güne çıkardı.
Kararda Yanardağ’ın yazısında “Türk milleti, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve devletin kurumlarını aşağıladığı” iddia edildi.
Gazetecilik bir kamu görevidir ve Anayasa tarafından güvence altındadır. Gazetecinin görevi, toplumu aydınlatmaktır. Bu nedenle gazetecilik suç değildir.
Bizler, Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak, meslektaşımız Merdan Yanardağ’a verilen cezanın anayasal basın özgürlüğü güvencesini yok sayan ve hukuki temeli bulunmayan siyasi bir karar olduğunu düşünüyoruz.
Yanardağ’ın şahsında Türkiye’de baskı ve korku rüzgarı altında gazetecilik görevlerini yerine getiren ve halkı aydınlatan tüm gazetecilerin yanında olduğumuzu ilan eder, dayanışma duygularımızı ileterek, laik, demokratik ve “gazeteciliğin suç olmadığı”bir Türkiye için mücadelemize devam edeceğimizi tekrar hatırlatırız.
Gazetecilere göz dağı operasyonlarına derhal son verilmelidir. Türkiye’deki gazeteci arkadaşlarımız yalnız değildir.
Um die Pressefreiheit in der Türkei steht es nicht gut, aber es besteht Hoffnung auf Besserung. Alles hängt von der kommenden Präsidentschaftswahl ab, sagten die Journalist*innen Şirin Payzın, Barış Terkoğlu und Timur Soykan bei einem Pressegespräch der dju in ver.di Hamburg. Verliert Recep Tayyip Erdogan die Wahl, kann sich die Presselandschaft erholen. Gewinnt er, gibt es keine Hoffnung mehr.
4. APRIL 2023VON LARS HANSEN
Die drei Journalist*innen waren nach Hamburg gekommen, um an einer Podiumsdiskussion des deutsch-türkischen Nachrichtenportals „Avrupa Postasi” teilzunehmen. „Pressefreiheit nach dem Erdbeben und vor der Wahl” war der Titel. Die Hamburger dju hatte dazu mit eingeladen, Payzin, Terkoğlu und Soykan sind in der Türkei prominente Politikjournalist*innen. Şirin Payzın moderiert beim regierungskritischen Sender „Halk TV” die politische Talkshow „Sözum Var” („Gespräch”); Terkoğlu, der Kolumnen in der liberalen Tageszeitung „Cumhuriyet” schreibt und Soykan, der Reporter bei der linken Tageszeitung „Birgün“ ist, sind in Payzins Show regelmäßig zu Gast.
„Dass wir noch arbeiten, ist der Beweis, dass die türkische Presse noch nicht verloren ist”, sagt Barış Terkoğlu. „Es gibt noch Journalist*innen in der Türkei, die regierungskritisch berichten, auch wenn wir damit riskieren, ins Gefängnis zu müssen.”
Barış Terkoğlu weiß, wovon er redet: Zweimal war er bereits inhaftiert. Die Vorwürfe gegen ihn konnten widerlegt werden, aber bis dahin musste er jeweils monatelang ins Untersuchungsgefängnis. Im ersten Fall waren sogar nachweislich vermeintliche Beweise gegen ihn von dritten auf seinen Rechner kopiert worden. Solche Verhaftungen oder gar Verurteilungen zu langen Haftstrafen sind aber nur die Spitze des Eisbergs. Geldstrafen, Veröffentlichungs- oder Sendeverbote sind an der Tagesordnung und treffen die Sender, Verlage und Nachrichtenportale im Portemonnaie. Die Anwaltskosten tun ein Übriges. „Gegen mein letztes Buch sind 33 Strafanträge anhängig”, sagt Terkoğlu. „Addiert man die geforderten Strafen, müsste ich für 220 Jahre ins Gefängnis!”
Zu der latenten Gefahr der Inhaftierung kritischer Journalist*innen kommen die willkürliche Allmacht der Zensurbehörde, die wegen geringster Kleinigkeiten Veröffentlichungen untersagen kann und die Pressekonzentration: 90 Prozent der Nachrichtenportale, Sender und Verlage gehören Erdogan-nahen Unternehmern. „Wir leben in einer Dystopie”, sagt Timur Soykan“, in der die Grenzen von Logik und Verstand nicht mehr gelten. Aber zum Glück würden diese Medien bei den Türkischen Menschen als deutlich weniger glaubwürdig, als die regierungskritischen gelten.
„Das ist ein Teil der Hoffnung”, sagt Barış Terkoğlu, „denn die kritischen Medien werden überleben, wenn Erdogan die Wahl verliert. Die regierungstreuen Medien hingegen leben von großzügigen Anzeigen des Staates oder der AKP. Wenn diese Einnahmen unter einer neuen Regierung wegbleiben, werden diese Verleger aufgeben. Dann ist wieder Platz für Vielfalt!”
Şirin Payzın sieht diese Hoffnung ebenfalls, zeichnet aber gleichzeitig auch ein düsteres Bild, was passiert, wenn Erdogan die Präsidentenwahl doch noch gewinnt. Derzeit liegt er in Umfragen zwar zurück, aber bis zur Wahl sind es noch sieben Wochen und Erdogan hat Umfragetiefs schon häufiger überstanden. „Sollte er gewinnen, wird die Türkei entsäkularisiert und ein islamistischer Staat”, fürchtet Paysin. „darunter wird mehr leiden, als nur die Pressefreiheit. Die Türkei wird sich dann nicht mehr von anderen Staaten im Nahen Osten unterscheiden und sich von Europa entfernen. Insofern ist es weise, dass Olaf Scholz oder Emmanuel Macron vor den Wahlen bewusst nicht in die Türkei reisen, und so den Präsidenten aufwerten; so wie es Frau Merkel regelmäßig tat, wenn sie im Wahlkampf anlasslos auf Staatsbesuch kam.”
Das verheerende Erdbeben im Südosten der Türkei hat Erdogan viele sicher geglaubte Stimmen gekostet. Umso wichtiger ist es seiner Regierung, Negativnachrichten über ihr Handeln nach der Katastrophe zu unterdrücken. „Man hat jetzt die Bauunternehmer als die Sündenböcke deklariert”, sagt Timur Soykan, „aber dass die staatliche Bauaufsicht versagt hat, sollen wir nicht berichten. Das ist es, was die Regierung an uns hasst: Wir sind die Zeugen ihrer Inkompetenz!”
Sirin Paysin war nach dem Beben sehr schnell im betroffenen Gebiet und wurde Zeugin von Plünderungen. „Offiziell hat es nie Plünderungen gegeben”, berichtet sie, „aber die Region ist ein Zentrum des Goldhandels und der Schmuckverarbeitung. Es sind islamistische Gruppen aus Syrien angereist, um hier nach dem Beben ihre Kassen zu füllen. Davon will die Regierung nichts berichtet wissen.”
Auch Paysin hat Erfahrungen mit der Zensurbehörde: „Ist ihr eine ihrer Sendungen zu regierungskritisch, muss sie im Online-Archiv gesperrt werden.“ Einmal wurde der Sender für eine Ausstrahlung auch damit bestraft, dass er die nächsten fünf Ausgaben ebenfalls nicht senden durfte. Dadurch brechen Werbeeinnahmen weg und Senderverantwortliche werden erfolgreich eingeschüchtert.
Einen Plan B, falls Erdogan die Wahl erneut gewinnt, haben die drei nicht. „Wir machen weiter, wie bisher, solange das noch geht”, sagt Timur Soykan. Kaynak:https://www.avrupa-postasi.com/
Ülkenin kaderini değiştirecek 14 Mayıs seçimlerinin özgürlük ve umut rüzgarı artarak eserken tek adam rejiminin medyaya yönelik baskısı son hızla devam ediyor.
21 yıllık AKP iktidarı, seçimlere kısa bir süre kala, baskı ve sansürü daha da arttırarak, toplumsal muhalefete gözdağı vermeye devam ediyor.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), ‘yayın ilkelerini ihlal ettikleri’ iddiasıyla FOX TV, Flash Haber, Halk TV ve TELE1’e idari para cezası verdi.
Mart ayında 8 gazeteci saldırıya uğradı, 16’sı gözaltına alındı ve 1’i de tutuklandı. Gazetecilere yönelik yargı kıskacı da mart ayında devam etti. 4 gazeteci hakkında soruşturma, 5’i hakkında ise dava açıldı. 41 ayrı yargılamanın devam ettiği geçtiğimiz ayda gazetecilere 2 yıl hapis ile 48 bin 746 TL para cezası verildi. 2 gazeteci ise işten çıkartıldı. İletişim araçlarından olan internet yayımcılığına yönelik iktidarın ve yargının baskıcı tutumu değişmedi. 8 internet sitesi kapatılırken 330 habere bin 84 sosyal medya içeriğine erişim engeli getirildi.
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak Türkiye’deki meslektaşlarımıza dayanışma duygularımızı iletiyor, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti için mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz!
Gazetecilik suç değildir. Türkiye’deki arkadaşlarımız yalnız değildir.
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği Yönetim Kurulu adına Başkan Recai Aksu
Türkiye, Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerle büyük bir acı yaşadı.
11 ilde büyük yıkıma yol açan depremler sonrasında yurttaşlar adeta kendi kaderiyle baş başa bırakılırken, yurttaşların sesleri iktidarın tehditleri ile kesilmeye çalışıldı.
Bağımsız medya milyonlarca yurttaşın sesine ses olurken, iktidarın sansür aygıtı RTÜK Fox TV, Halk TV, ve TELE 1’e cezalar yağdırdı.
Halkı aydınlatmak, eleştirel haber yapmak her dürüst gazetecinin ödevidir. Uğur Mumcu’nun yolundan giden bizler, yurrtaşların sesi olmaya devam edeceğiz.
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği olarak, RTÜK’ün tarihe kara bir leke olarak geçecek olan cezaları kınadığımızı, susturulmak istenenin sadece medya değil, milyonlarca yurttaşımızın sesi olduğunu belirtiriz.
Susmayacağız!
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği Yönetim Kurulu adına Başkan Recai Aksu
On 6 February, two earthquakes centred in Kahramanmaraş hit 11 provinces, while the government left the citizens alone with their fate. As if this was not enough, threats against the press increased and millions of people who criticised the government were intimidated by saying “we are taking note”.
In October, RTÜK imposed a three-day blackout on TELE1 for criticising TİP MP Serra Kadıgil’s criticism of the Diyanet. TELE1 then appealed to the judiciary for the cancellation and stay of execution of RTÜK’s fine. Ankara 2nd Administrative Court unanimously issued a stay of execution on 26 October. The court has now cancelled the stay of execution. RTÜK’s three-day screen blackout penalty will be implemented on 23-24-25 February.
In addition to the fine imposed on TELE1, journalist Bülent Mumay was also targeted with slander by the pro-government media for criticising the government.
In 21 years, our people, who have suffered all kinds of pain, deserve to live in a secular, democratic and social state of law.
We, the journalists following in Uğur Mumcu’s footsteps, will continue to write and speak the truth in the face of all these sufferings.
As the European Union of Turkish Journalists, we declare: We will not shut up!
European Union of Turkish Journalists Chairman Recai Aksu on behalf of the Board of Directors
6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli iki deprem 11 ili vururken, iktidar yurttaşları adeta kendi kaderiyle baş başa bıraktı. Bu da yetmezmiş gibi basına yönelik tehditler arttı, iktidarı eleştiren milyonlarca insana “not ediyoruz” denilerek gözdağı verilmeye çalışıldı.
RTÜK, ekimde TİP Milletvekili Serra Kadıgil’in Diyanet’le ilgili eleştirisinden dolayı TELE1’e üç günlük ekran karartma cezası vermişti. TELE1 sonrasında RTÜK’ün cezanın iptalini ve yürütmesini durdurulması için yargıya başvurmuştu. Ankara 2’nci İdare Mahkemesi, 26 Ekim’de oy birliğiyle yürütmenin durdurulması kararını vermişti. Mahkeme şimdi de yürütmeyi durdurma kararını iptal etti. RTÜK’ün üç günlük ekran karartma cezası 23-24-25 Şubat tarihlerinde uygulanacak.
TELE1’e verilen cezanın yanı sıra, gazeteci Bülent Mumay da, iktidarı eleştirdiği için yandaş medya tarafından iftiralarla hedef gösterildi.
21 yıllık süreçte her türlü acıyı yaşayan halkımız laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletinde yaşamayı hak etmektedir.
Biz Uğur Mumcu’nun izinden giden gazeteciler yaşanan bunca acının karşısında yazmaya, gerçekleri söylemeye devam edeceğiz.
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği olarak ilan ediyoruz: Susmayacağız!
Gerçekleri haberleştiren ve bölge halkının sorunlarının duyulmasına aracı olan gazeteciler hiçbir şekilde tehdit edilemez, engellenemez ve cezalandırılamaz.
İktidar, basını ve haberleşmeyi engellemeye harcadığı zamanı ve emeği depremzedelere yardım için kullanmalıdır.
23 Avrupa ülkesinde üyeleri bulunan Avrupa Türk Gazeteciler Birliği(ATGB) olarak Türkiye’de gerçekleşen yüzyılın felaketinde barış, hoşgörü, kardeşlik ve dayanışmanın yerine öfke, ayrımcılık ve nefret söyleminin ön plana çıktığını üzülerek gözlemliyoruz.
Depremin yarattığı acıyı, yıkımı ve yurttaşların ihtiyaçlarını haberleştirerek halka hizmet eden Türkiye’deki meslektaşlarımız akla hayale gelmeyecek binbir türlü engelle karşılaşıyor. İktidar yandaşı medya ise medyanın halkı bilgilendirme ve gerçekleri anlatma sorumluluğunu unutup, basın organları ve televizyonlarıyla karartmaya çanak tutuyor. ATGB olarak, Brüksel’de “Çalışan Gazeteciler Günü” için yaptığımız başarılı organizasyonumuzda savunduğumuz “Etik Gazetecilik” kavramının ne yazık ki yaşadığımız deprem trajedisinde hayata geçirilmediğini görüyoruz. Yandaş medya dört gün boyunca bunu yapmakta ve gerçekleri toplumdan saklamaktadır. Bu bir iletişim gaspıdır.
Ülkemizin yaşadığı son yüzyılın en büyük trajedisinde haberleşme özgürlüğü yok sayılmaktadır. İletişime ve haberleşmeye en çok gereksinimimizin olduğu dönemde bu haklarımızın kısıtlanmasına sessiz kalamayız. Yurttaşlarımızı enkaz altından çıkarmak ve temel ihtiyaçlarını karşılamak görevi olan iktidar gerçekleri haberleştiren gazetecileri tehdit etmeyi ve engellemeye derhal son verip acil sorunları çözmeye odaklanmalıdır.
Depremzedelerin yardıma ulaşması için yaşamsal olan telefon ve internet sorunu çözülmemişken bazı meslektaşlarımızın haberleri ve paylaşımları gerekçe gösterilerek Twitter’a bant daraltma uygulanmıştır. Medya kuruluşlarının yapacağı yardım yayınlarının RTÜK tarafından engellendiği kamuoyuna yansımıştır.
Gerçekleri haberleştiren ve bölge halkının sorunlarının duyulmasına aracı olan gazeteciler hiçbir şekilde tehdit edilemez, engellenemez ve cezalandırılamaz.
İktidar, basını ve haberleşmeyi engellemeye harcadığı zamanı ve emeği depremzedelere yardım için kullanmalıdır.
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) Yönetim Kurulu adına Başkan Recai Aksu
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği(ATGB) olarak 6 Şubat Pazartesi sabahı Türkiye’de Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi merkezli, birincisi 7.7 şiddetinde; ikincisi de Elbistan- Ekinözü merkezli 7,6 şiddetinde tesbit edilen depremler ve sonrasındaki artçı sarsıntılar nedeniyle binlerce yurttaşımızı kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Kahramanmaraş, Adıyaman, Kilis, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Malatya ve Hatay’ı da etkileyen depremde yaşamlarını yitiren yurttaşlarımıza rahmet, yaralılara acil şifa, halkımıza ise başsağlığı diliyoruz. Türkiye kökenli bir gazetecilik örgütü olarak organize biçimde yetkili kurum ve organizasyon birimleriyle koordineli olarak acil yardım, destek ve bilgi paylaşımına hazır ve her koşulda halkımızın yanında olduğumuzu kamuoyuna duyuruyoruz.
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği Yönetim Kurulu adına Başkan Recai Aksu