ATGB Dijital Sempozyumu: “Sektörel yayıncılık değişime ayak uyduramıyor”

Avrupa’daki sektörel dergilerin yayıncıları ve uzmanlar özellikle Türk gıda sektörü ve döner sektörlerinin milyarlarca avroluk cirolarına rağmen kıtada güçlü bir sektörel yayıncılıktan söz edilemeyeceğine vurgu yaptılar. 

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği’nin (ATGB) dijital olarak gerçekleştirilen “Dünden Bugüne Avrupa’daki Türkçe Medya  I. Dijital Sempozyumu”nun beşinci bölümünde, sektörel dergilerin gazetecilikteki rolü mercek altına alındı. 

Döner, düğün, inşaat, kozmetik, kuaförlük gibi alanlarda sektörel Türkçe yayınların gerek üreticiler arasında gerekse üreticilerle tüketiciler arasında köprü rolü üstlendiği belirtilerek, sektörel açıdan iletişim ve bilgilenmeye önemli bir destek sağladığı kaydedildi.

Moderasyonunu ATGB Yönetim Kurulu Üyesi ve Belçika Temsilcisi, gazeteci-yazar Fikret Aydemir’in üstlendiği tartışmada, sektörel dergicilikte uzman kadro, finanasman eksikliği, sektör araştırması ve analizi, dijitalleşmede dönüşüm ve değişim eksikliği gibi konular üzerinde duruldu. 

Avrupa’da Türkçe yayıncılıkta sektörel dergiyi okurla buluşturanların birlikte hareket etmeleri ve Avrupa çapında bir portalda işbirliğine gitmeleri çağrısı da yapıldı.

ATGB‘nin Facebook sayfasında ve Zoom üzerinden canlı yayınlanan toplantıya, Avrupa Türk Gıdacılar, Perakendeciler Platformu (ATGPP) Koordinatörü Volkan Aydın, Dönerci dergisi yayıncısı Osman Söyler, ATGB Yönetim Kurulu Üyesi, Saymanı ve Halal-Welt Yayıncısı Kemal Çalık konuşmacı olarak katıldı.

68 milyar ile helal sektörünün, yaklaşık 25 milyar ile market ve toptancıları içeren Türk gıda sektörünün Avrupa’da güçlü bir sektörel yayını bulunmadığına dikkat çeken konuşmacılar, şirketler tarafında halen reklamın gücünü algılayan bir yapı bulunmadığını, yayıncı tarafında da olaya sadece “reklam alma” açısından yaklaşıldığı vurgulandı. 

ATGB’nin dijital sempozyumunda şu görüşler öne çıktı:

ATGB Yönetim Kurulu Üyesi ve Belçika Temsilcisi, gazeteci-yazar Fikret Aydemir:

Türkiye’deki gazete ve dergilere baktığımızda, 2000’li yıllarda toplam 4 milyon 500 tirajı olduğunu görüyoruz. Sonrası ise endişe verici. 2010 yılında bu rakam 2 milyon 439 bine, 2019’da da 1 milyon 186 bine düşmüş. Türkiye’de bugün 5 bin 485 yayın organı mevcut ve bunun 3 bin 150’sini dergiler oluşturuyor. Avrupa’daki Türkçe sektörel yayınların ise zorluklarla okurla buluşturulduğuna tanıklık ediyoruz. İlan alabilmek için ucuza reklam yapanlar gerçekte ciddi anlamda reklam yapamazlar. Cüzi miktarlar karşılığında alınan reklamların ne yazık ki  ömrü uzun olmuyor. Çünkü ucuz reklam, ürünü sattırmıyor. Dolayısıyla şirket de bir daha ilan vermiyor ve bu, yayıncıları zorluyor. Bu bir kısır döngü. İletişim ve birlikte hareket etmek çok önemli. Yayıncılarla sektördekilerin acilen bir araya gelmesi gerekiyor. 

“TÜRK GIDA SEKTÖRÜNDE PROFESYONELLER YOK”

ATGPP Koordinatörü Volkan Aydın

Avrupa’daki Türk gıda sektöründeki market ve toptancıların toplam cirosu yaklaşık 25 milyar avro. Böyle güçlü bir alanda, Türk gıda sektöründe ne yazık ki profesyoneller, danışmanlar, uzmanlar yok. Dolayısıyla sektörel yayınları yok. Avrupa’da 10 bin civarında market, 1500’e yakın toptancımız, 1500’e yakın üreticimiz var. Tekrar söylüyorum, buna rağmen profesyonel bir birliktelik yok. Avrupa’daki Türk medyası değişime ayak uyduramayan bir yapı var. Sektörler hep kendi içerisinde kalıyor. Almanya’daki şirketlerin Türklerin dışındaki kesimlerle yani Alman ve diğer etnik sektör içinde olan farklı kültürdeki insanlarla ilişkileri de eksik. Dijital medya ise çok önem kazanıyor. 

“BÖLGESEL YAYINLAR ÇOK DAHA ŞANSLI”

Eski yapılar bu dönüşümü gerçekleştiremiyor. Bölgesel yayınlar çok daha şanslı. Avrupa’ya yakışır bir Türk medyasının eksikliğini görüyorum. Halen daha reklamın gücünü algılayan bir yapı söz konusu değil. Yayıncı tarafı da, olaya sadece ‘reklam alma’ gözüyle bakarsa, olmaz. Şirketlerin, reklam değerini algılaması gerekiyor. Sektördekilerle yayıncıların birbirlerini tamamlamaları gerekiyor. Yayıncıların detay çalışması yapması gerekiyor. Zihniyet değişikliği gerekiyor. 

“BERABER HAREKET ETME KÜLTÜRÜ EKSİK”

Ortak çalışmalar yapılması gerekiyor. Yayıncıların formatı değiştirmesi gerekiyor. Detaylı seminerler organize etmesi gerekiyor. Türk gıda sektörünün kendi sıkıntıları var. Beraber hareket etme kültürümüz yok. Bilgilendirme ve haberdar edilmesi konusunda eksikler tamamlanmalı. Maddi kaynak, konuya reklam olarak bakılması ve birlikte hareket edilememesi, iletişim eksikliği söz konusu. Değişime ayak uydurmak gerek.

Salgın gıda sektörüne yaradı. Marketler yüzde 55 gibi daha fazla iş yaptı. Türk ürünlerine ilgi çoğaldı. Şu anda da ilgi devam ediyor. Avrupa Türk gıda sektörü için güzel gelişmeler oldu ve önemli bağlantılar kuruldu. Bir yılda satılacak kolonya iki haftada satıldı. Kolonyanın da Avrupalılar tarafından tanınması sağlandı. Fakat kendi içimizde kaldığımız sürece, sorunları aşamıyoruz. Farklı alanlarla işbirliği çözüme götürür.

“BÜYÜK POTANSİYEL VAR AMA KULLANAMIYORUZ”

Dönerci dergisi yayıncısı Osman Söyler:

2001’de Türk gıda dergisini kurduk. Dergimizde 20 yıldan bu yana marketleri, toptancıları, üreticileri işliyoruz. Fuarlara yönelik çalışmalarımızı da sürdürüyoruz.  Diğer taraftan Team  adında bir haber araştırma dergimiz de vardı ve bunu 2006’ya dek devam ettirdik. 2005’te ise Dönerci dergisini yayınlamaya başladık. Dergiyi postayla adreslere gönderiyoruz. Et işleme, baharat paketleme ekipman ve dönercilere hitap ediyor. Alman, Belçikalı, Avusturyalı, Polonyalı firmalar da hitap ettiğimiz kitle arasında yer alıyor. Yılda bir çıkan Dönerci kataloğumuz var, o da 13 yıldır çıkıyor.

Büyük bir potansiyel var, ama bu potansiyeli işleme konusunda ve gücü değerlendirme açısından çok başarılı değiliz. Döner sektöründe üreticiler arasında Bangladeşli, Pakistanlı, Kuzey Afrikalı, Faslı da var. Onlar çok başarılılar. 

“AVRUPA’YA YÖNELİK İÇERİK ÜRETMİYORLAR AMA PASTA PAYI İSTİYORLAR”

Öte yandan geçmişte günlük gazeteler vardı ve çok güçlü yayıncılık söz konusuydu. Şimdi hâlâ varlar, ama sayıları çok düşük. Belli ki daha da düşecek. Avrupa’ya yönelik televizyon programları ise buraya özel içerik üretmektense pasta payından yararlanmaya bakıyorlar. Son dönemde internet yayıncılığı ve yerel gazeteler daha iyi durumda. Medyadaki arkadaşların büyük bölümü imkânlarını zorlayarak, gönüllü gazetecilik yapıyorlar. Bu da verimliliği düşürüyor. Keşke imkânlar yaratılsa. Gelecekte bu da olacaktır.  

Diğer taraftan Avrupa’daki Türk işletmelerinin ilk müşterileri Türklerden oluşuyor. Hem ürün hem müşteri portföyü Türkler. Sonra diğer ülkelerden gelenler devreye giriyor.

“TOPTANCILAR VE ÜRETİCİLER REKLAM VERMEK İSTEMİYORLAR”

2004 yılında bir düğün dergisi çıkarmak istedik ama inceledik kendini taşıyacak durumu olamadığını gördük. İşadamlarının sahiplenmesi durumunda sektörel yayınların geniş alana yayılması ise mümkün. Türk Gıda dergisinin temel ayağını üreticiler, toptancılar ve marketler oluşturuyordu. Ancak sorun şu ki, toptancı ve üretici konumundakiler reklam vermeye ihtiyaç duymuyorlar ve öyle cüzi bir rakam vermek istiyorlar ki, kabul etmek mümkün değil. 

“SEKTÖREL DERGİLER YOKKEN ÜRETİCİLERİN BİRBİRİNDEN HABERİ BİLE YOKTU”

Toptancılar, üreticiler sektörel dergi yokken birbirinden haberdar bile değildi. Şimdi sektörel yayınlar sayesinde birbirlerinin kullandığı tekniği, farklılığı görüyorlar ve bu yayınlar aracılığı ile iletişime geçiyorlar. 

Restoranlar arasında bilgi akışını sağladık. Dönerci dergisi olmasaydı sektör hakkında kimse doğru dürüst bir şey bilmiyordu. Oysa dönercilik alanında 700  üretici 50 bin restoran ve imbis var. Almanya’dan Kuzey Kore’ye dek döner satılıyor. 

“DÜĞÜNDE DE DÖNERDE DE DURUM AYNI”

Avrupa’daki marketlerde pişmiş hazır döner satılıyor. Bir değil birkaç dergiyi besleyebilecek yapılar var. Ancak bu güçlü alana rağmen hâlâ zorlayarak yayınları bir yere getirebiliyoruz. Düğünde de dönerde de bu böyle. Oysa tüm bunlar insanımızın, kültürümüzün zenginliğidir.

“ALMANYA, AVRUPA’NIN EN BÜYÜK DÖNER İHRACATCISI”

Avrupa’nın en büyük döner ihracat eden ülkesi Almanya. Dolayısıyla kazançlı ülke Almanya  oluyor. Döner artık Avrupa’nın bir ürünü oldu. Döner Almanya’nın önemli ihracat kalemlerinden biri haline geldi. 

Yayıncı olarak piyasaya artı değer üretiyorsunuz. Bu işi yapan arkadaşlar buna ihtiyaç olduğunun farkında dahi değiller. Yayında reklamda menfaati olmuşsa ilgisi artıyor. Bununla birlikte yetişmiş insan kaynağı da yetersiz. Finansman eksikliği var. Avrupa genelinde bir platform oluşturulup herkes bu platrforma katkı sağlayabilir. Böyle bir yapı olsa çok daha güçlü bir ses çıkabilir. Avrupa’daki Türk işadamlarına doğru projeler sunularak, kaynak yaratılmalı. Bölgesellikten kurtulmak ve geniş alana yayılmak gerekiyor. 

Öte yandan salgın döneminde işletmelerin yüzde 70’i faaliyetlerine devam edebiliyor.

 “ÜRETİCİLERE ÖZEL HELAL YAYINCILIK YAPIYORUZ”

ATGB Yönetim urulu Üyesi, Saymanı ve Halal Welt Yayıncısı Kemal Çalık:

Beş senedir Halal Welt’i internet üzerinden Almanca yayınlıyoruz, son bir buçuk senedir de İngilizce arada sırada Türkçe haberler var. Helal gıda, turizm, finans moda bileşim teknolojisini anlatıyoruz. Hedef kitlesi de bu alanlarda uğraşan şirketler. Daha çok profesyonellere yönelik bir yayın aslında. Ancak tüketicilere de hitap ediyoruz. Tüketicilerle webinar da yapıyoruz. Tüketicileri üreticileri buluşturacağız.  

“RAKİBİMİZ SADECE MEDYA DEĞİL, KARŞIMIZDA FACEBOOK VE GOOGLE VAR”

Avrupa’daki Türk ulusal gazeteleri ve televizyon kanallarının artık etkisi ve gücü kalmadı. Bölgesel gazeteler önem kazanıyor. İnternet gazeteciliği önem taşıyor. Kitleye göre gazetecilik ve dergiciliğin önemli olacağını düşünüyorum. Kadınlara, gençlere yönelik. 

Reklam konusunda biz de zorluk çekiyoruz. Rakibimiz sadece medya değil karşımızda Facebook ve Google var reklamların bir kısmını alıyorlar. 

AVRUPALI MEDYA KURULUŞLARI İLE İŞBİRLİĞİ

Şirketler kendisi yayıncılık yapıyor. Kendi bloglarını yapıyorlar. Kendi gıda örgütünün yayınını yapıyor girişimciler. Sektörel yayıncılar başka alanlarda çalışarak dergiyi finanse etmeye çalışıyorlar.  Piyasayı iyi takip etmek gerekiyor, analizler araştırmalar sunmak gerekiyor. Avrupalı medya kuruluşlarına işbirliği için bazı tek tük girişimler oldu . Bir ara Euroturkhandel vardı örneğin. Bu alanda işbirliklerini arttırmak gerekiyor.

ATGB SEMPOZYUMU DEVAM EDİYOR

Öte yandan ATGB’nin organizasyonuyla gerçekleştirilen sempozyum kapsamında, her pazar farklı başlıklar altındaki tartışma programları 29 Kasım’dan bu yana Zoom üzerinden sosyal medyada yayınlanıyor. ATGB, 11 Nisan 2021 tarihine dek online platformdan hazırlayıp sunacağı sempozyum sürecinde şu başlıklara da ışık tutulacak:

– Türk hükümetlerinin/devletinin Avrupa’daki Türkçe medyaya bakışı. 

– Alman devlet radyo ve televizyonlarının ülkedeki Türkçe konuşan insanlara yönelik medya politikaları. 

– Türkiye kökenli gazetecilerin Alman medyasının şekillendirilmesine etkisi. 

– Yerel Türkçe gazeteler, Türkçe medyanın gerçek kurtarıcıları mı? 

– Avrupa’daki sürgün gazetecilerin durumu.

ATGB’den yapılan açıklamaya göre, bu sempozyum toplantıları sonunda ortaya çıkacak Avrupa’daki Türkçe medyanın durumuna ilişkin tablonun, belge niteliğinde bir rapora dönüştürülmesi planlanıyor.

ATGB – STUTTGART

KAPAK FOTO: unsplash

Jilet Ayşe’nin hediyeleri çok konuşulacak !

Almanya’nın önde gelen Türk kökenli kadın komedyenlerinden İdil Baydar namı diğer Jilet Ayşe son gösterisi “Helal Noel“ (Weihnachten Helal!) ile yine adından çokça söz ettirdi.

Ankaralı 39 yaşındaki kabare oyuncusu ve stand up ustası İdil Baydar, yılbaşı öncesi ve Noel tatili arefesinde Almanya’da yayınlanan ekonomi haber sitesi „Halal Welt“in Genel Yayın Yönetmeni Kemal Çalık’ın sorularını yanıtladı.
nicht-zu-glauben-ist-unmoglich-halal-welt-das-magazin-fur-die-halal-wirtschaft

Gösterilerinde politik mesajlar veren İdil Baydar ile helal jelibon, son dakika noel hediyeleri ve erkeklerin değer verilme arzuları üzerine aynı zaman ATGB Yönetim Kurulu Üyesi / Sayman Kemal Çalık konuştu.
www.halal-welt.com haber portalında yayınlanan röportaj şöyle:

“HELAL NOEL“ İSMİ GARİP AMA GERÇEK

Sayın Baydar, noel hediyesi aldınız mı?
Valla son dakikada, 24’ Aralık’ta aldım.

01_pressefoto_credit_cengiz_karahan

Bizim dini bayramlarımızda ne yapıyorsunuz?

Şeker Bayramı’nda babamın elini öpüyorum. Gerçekte çok da dindar değilimdir. Elbette dinimiz ile ilgili bilgim var ve bana çok da yararı oldu bu bilgilerin. Ancak ben daha çok spiritüel konulara eğilim duyuyorum.

02_pressefoto_credit_cengiz_karahan

“Helal Noel“ ismini taşıyan gösterinizin adı biraz uçuk kaçık değil mi?

Evet garip gelebilir. Ancak gerçeğe uygun. Hz. Musa üç dini de birleştiren bir peygamber. Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Museviler için önemli bir figür. Böyle bakılırsa evet noele, helal diyebiliriz. Dinler arasında mesafe konmaya çalışılan günümüzde elbette bu isim kulaklara çok da alışıldık gelmiyor olabilir.

“ALMAN KÖKENLİ DEĞİL“ NOTU NEDEN DÜŞÜLÜYOR?

Gösterinin başında Hıristiyanlar, Müslümanlar, Museviler ve inançsızlar bir armağan masasının başında oturuyor. Daha sonra siz Jilet Ayşe olarak gelip, Almanya ile konuşmak istiyorsunuz. Jilet Ayşe ne istiyor?

Jilet Ayşe, karşısındaki tarafından iyi dinlenmediğini düşünüyor. Bu nedenle insanların yüzüne doğru bağırmaya başlıyor. Konuşulacak bir sürü şey var. Örneğin Almanya’da yaşamaya karar vermiş Amerikalılar, neden „tercih edilen yabancılar“ olarak yansıtılıyor. Burada doğan çocuklarımıza neden“ Alman kökenli değil“ notu düşülüyor. Bunları konuşmalıyız.
Bu masada inançsızın ne işi var?
İnançsız neyse o. Masaya uyuyor işte.

03_pressefoto_credit_cengiz_karahan

Noeli kutluyor musunuz?

Taksi şoförüyle konuştum. „Kutlamasak“ daha iyi, dedi. Ama elbette ki kutlamalıyız. Kur’an’da İsa Peygamber’den söz ediliyor. Bu nedenle Müslümanların kutlamaması için bir sebep göremiyorum. Hz. İsa, Müslümanlar için de büyük bir peygamber.
Almanya’da vejeteryanlık, organik beslenme çok tutuluyor. Siz de bu trendi izliyor musunuz?
Kesinlikle. Kitlesel katledilen hayvanların etini asla yemem. Bu çok korkunç. Etli yemekleri iyice azalttım. Neredeyse sıfır noktasında diyebilirim. Ancak çok katı da değilim. Arada bir sosis de yiyorum.

“Helal“ bir yaşam sürmek sizin için önemli mi?

Jelibon konusunda kesinlikle öyle. Jelatin bana iyi gelmiyor. Allah’tan helal jelibonlar var. Helal üretimde, ürünlerin arılığına önem veriliyor. İstismar ve çevreye ve diğer insanlara zarar vermesi tabu. Afrikalı çocuklar tarafından yerin altından çıkarılan elmasların yer aldığı telefonlar var örneğin. Ya da kürk mantolar. Köpeklerin derilerini yüzerek sahte kürk manto yapıyorlar.

06_pressefoto_credit_cengiz_karahan

ALMANLAR KENDİNİ BEĞENMİŞ, TÜRKLER ÇİFTE STANDART DÜŞKÜNÜ

Türklerde ve Almanlarda size ne komik geliyor?

Almanlardaki kendini beğenmişliği ve üstün ırk kompleksini çok komik buluyorum. Bu konuda destek almaları gerekiyor. Başkaları için bu kadar çok gelişim desteği vermeye hazır olanların kendileri de bu destekten yararlanmaları gerekiyor. Biz Türklerde ise çifte standart zirve yapmış. Örneğin, „Domuz eti yemiyorum. Domuz eti yiyenlerin hepsi de benim için pistir“ deyip sonra da uyuşturucu kullanıp, fahişelerle yatıp kalkanlara ne demeli?

idil-baydar1-jilet-ayse

ERKEKLER NEDEN ERKEK SIĞINMA YURDUNA GÖNDERİLMİYOR?

Sizin için doğru sorular nelerdir?

Köln’deki yılbaşı gecesi olayları sonrası, „Neden yabancı erkekler Alman kadınlarına saygı duymuyor?“ sorusunu yönelttiler. Bu çok yanlış bir soru. Doğrusu „Erkekler neden şiddet uyguluyor ve biz bu konuda neler yapabiliriz?“ olmalı.
Kadın erkek eşitliği konusunda da öyle. Kadınlar şiddet görünce evlerini terkedip, Kadın Sığınma Evine yerleşmek zorunda. Neden bir kadın üç çocuğu ile evi terkedip, yurda yerleşsin? Neden erkekler, erkekler yurduna yerleştirilmiyor? İlginç olanı ise şiddet hep yabancı erkeklerle ilişkilendiriliyor. Gerçek şu ki Alman kadınları da Alman erkeklerinden şiddet görüyor.

05_pressefoto_credit_cengiz_karahan

Erkekler neden şiddet eğilimli?

Birçok nedeni var. Önce bir erkeğin en derindeki temel ihtiyaçları ne, bu konuda netliğe ulaşmak gerek. En önemli ihtiyaçlarından biri dikkate alınmak, değer verilmek. Onları dikkate almadığımız zaman mutsuz oluyorlar. Bu nedenle erkeklere değer görme, tanınma mücadelelerinde nasıl bir ortam sunabiliriz, bunu araştırmamız gerekir.

10_pressefoto_credit_cengiz_karahan

BİRBİRİMİZE “SAYGI“ VE “DEĞER“ ARMAĞAN EDELİM

Peki son olarak, hediye masasına geri dönelim. Hıristiyanlar, Müslümanlar, Museviler ve inançsızlar sizce birbirlerine ne armağan etmeliler?

Birbirlerine değer vermeleri beni çok mutlu ederdi. Aralarındaki sorunları çözmek için birbirlerine bir göz atsalar örneğin. Benim önerim birbirlerine “saygı“ ve “değer“ armağan etmeleri. Bu onları yanlış yargılardan, önyargılardan koruyacaktır.

Jilet Ayşe onlara ne armağan ederdi?

Onların her birine Hıristiyanlar, Müslümanlar, Museviler ve inançsızlar üzerine birer fıkra anlatırdım. Ayrıca inançsızlar, „inanmadıklarını“ iddia etseler de bu da bir inançtır. İnanmamak imkansız!

Foto: Cengiz Karahan