3 MAYIS DÜNYA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ GÜNÜ KUTLU OLSUN

“Özgür Basın”ın olmadığı Türkiye ve Dünyada  “3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü” Kutlu Olsun…

Gazetecilik suç değildir!

Sizlerin de bildiği gibi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1993 yılında aldığı kararla “Basının demokrasiyi korumaktaki rolünü vurgulamak, etik gazeteciliği ön plana çıkarmak ve dünyada basının sansür edildiği ülkelerdeki gazetecilerin durumuna dikkat çekmek” amacıyla “3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü” tüm dünyada kutlanıyor. 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü aynı zamanda görevini yaparken öldürülen gazetecileri anmak ve ülkelerdeki yetkililere sorumluluklarını hatırlatmak amacıyla kutlanıyor.

Türkiye’de basın özgürlüğü var mı ki “3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü” nü kutlayalım?

Önceki gün 1 Mayıs’ta 1 Mayıs Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nün İstanbul Taksim’de nasıl engellendiğini, gazetecilerin hangi koşullarda görev yaptığını hepimiz medyadan izledik.

Polis, biber gazı ve plastik mermiyle yurttaşların Taksim’e yürüyüşünü engelledi. Gazeteciler darp edildi. Saraçhane’de polis  “süpürün” diye anons yaptı.1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyenlere biber gazı ile müdahale edilirken, eylemi izleyen gazeteciler de polis müdahalesinden etkilendi. Gazetecilerin müdahale sırasında yere düştükleri görüldü.

       İktidarı ve onun politikalarını desteklemeyen onlarca gazeteci işinden oldu, AKP politikalarına yönelik en ufak eleştirileri nedeniyle gazetelerden, televizyon kanallarından kovuldu.

     Kritik davalarda alınan gizlilik kararları, iktidarı rahatsız eden haberlere getirilen erişim yasakları, RTÜK ve Basın İlan Kurumu (BİK) aracılığıyla hizaye çekmeler ve ekonomik baskılar ile gazetecilere sosyal medya paylaşımları nedeniyle açılan davalar ve tutuklamalar Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün olmadığını gösteriyor. Her şeye rağmen kamuoyuna gerçeği ulaştırmaya çalışan gazetecilerin mücadelesi anlamlı ve önemlidir.  Aslında özgür basının olmadığı Türkiye’de 3 Mayıs Dünya Basın Günü kutlamak bir şey ifade etmiyor, ancak hatırlamak ve hatırlatmak için ‘3 Mayıs Dünya Basın Günü’ önemli.

    Gazetecilerin yaptığı haberlerinin gözaltı ve tutuklama gerekçesi sayıldığı, sansürün ve otosansürün yaygınlaştığı bir Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün ne anlama geldiği çok açıktır.

    Bugüne kadar yayınlanan ulusal ve uluslararası basın-yayın meslek örgütlerinin raporları, sürgün edilen, işsiz bırakılan, sansür ve otosansüre zorlanan ve yaşamı tehdit edilen gazetecilerin durumu,  Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğünü yeterince ifade ediyor.

2023 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye180 ülke içerisinde 165’inci sırada

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) raporuna göre; gazetecilere yönelik baskıya hız verildiği gerekçesiyle 2023 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye180 ülke içerisinde 165’inci sırada. 

Türkiye’deki gazeteciler özgür değil

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) tarafından hazırlanan 2022-2023 Basın Özgürlüğü Raporu‘na göre, 3 Mayıs 2023 tarihi itibarıyla 47 gazeteci gazetecilik faaliyeti nedeniyle cezaevinde. TGS’nin raporuna göre son bir yılda en az 96 gazeteci fiziksel saldırıya uğradı, 43 gazeteci sözlü olarak tehdit edildi, 97 gazeteci gözaltına alındı ve 32 gazeteci tutuklandı.

    AKP iktidarında kurumlar tahrip edildi. Hilafet ve şeriat çağrılarının yapıldığı Türkiye’de laikliğe dönük saldırılar arttı, ekonomi iflas etti ve medya kuşatıldı. İktidarın keyfi uygulamaları ve “Sansür Yasası” ile ‘gazeteciler’ baskı altında.

      “Türkiye’deki basın özgürlüğü ihlalleri”ni  Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak tüm dünyaya “Gazetecilik suç değildir!” diye basın açıklamalarıyla, Belçika ve Fransa’da Avrupa Parlamentosu’nun önünde haykırmış, Türkiye’deki gazetecilerin yalnız olmadığını dile getirmiştik.

     Sendikaların ve uluslararası kurumların hazırladığı raporlar, somut veriler Türkiye’de gazeteciler üzerindeki baskıyı gözler önüne seriyor.

 Gazetecilere temelsiz soruşturmalar, yargılamalar ve mahkûmiyet

Uluslararası Af Örgütü’nün yayınladığı yıllık raporda; “Türkiye’de insan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve diğerleri hakkında temelsiz soruşturmalar, yargılamalar ve mahkûmiyet kararlarının devam ettiği” ifade edildi. Rapora göre Türkiye’de terörle mücadele ve dezenformasyon yasaları ifade özgürlüğünü sınırlandırmak için kullanıldı.

 Avrupa Konseyi İnsan Hakları (AKİH) Komiseri Dunja Mijatovic, Türkiye’de insan hakları, ifade özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı konularındaki gözlemlerini kayda geçirdiği 14 sayfalık raporunda, “Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün endişe verici düzeyde gerilediğini, medyanın yüzde 90’ının hükümet kontrolünde olmasının demokratik tartışma ortamını engellediğini” açıkladı.

      AKİH Komiseri Mijatovic, “Türkiye’de hükümetin Meclis’ten 2022’de geçirdiği İnternet Yasası ve Basın Yasası ile TCK’da yaptığı düzenlemelerle “yanlış ve yanıltıcı haber” yapmayı cezalandıracak unsurları gündeme getirdiğini  ve Aralık 2022 itibariyle 700 bin internet alan adı, 150 bin URL adresi ve 55 bin X mesajının bloke edildiğini” açıkladı.

Mijatovic’in raporunda; “2023 yılında Türkiye’nin 52 tutuklama ile en çok gazeteci tutuklayan ülke olduğu” belirtildi.

   IPI ‘Medyanın yüzde 90’ı hükümetin kontrolünde’

Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) hazırladığı rapora göre ise Türkiye’de 15 Temmuz 2016 tarihinden beri kapatılan medya kuruluşu ve basımevi sayısı 170’e ulaşırken, Türkiye hükümeti medyanın yaklaşık yüzde 95’ini etkisi altına aldı.

   Dünya’da Basın Özgürlüğünden örnekler… 

İran’a bakalım; Mahsa Amini Eylül 2022’de başörtüsünü “düzgün” takmadığı iddiayla gözaltına alındıktan sonra, polis gözetimindeyken öldü. Shargh gazetesinden Nilüfer Hamedi ve Hammihan gazetesinden  Elaha Muhammedi, “Mahsa’nın Sakız kentinde düzenlenen cenazesiyle” ilgili haber yaptılar, daha sonra da gözaltına alındılar.  “kadın, hayat, özgürlük” hareketini haberleştirmekten tutuklanan 31 kadın gazeteciden beşi de halen hapiste.

Alın size 3 Mayıs Dünya Gazeteciler Günü!

     Gazze’de 7 Ekim’den bu yana 22’si çalışırken 105 gazeteci öldürüldü

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) Orta Doğu Masası Şefi Jonathan Dagher, Gazze’de  7 Ekim’den bu yana en az 22’si çalışırken 105’ten fazla gazetecinin öldürüldüğünü açıkladı.

RSF’nin Orta Doğu Masası Şefi Jonathan Dagher ‘Gazze’de altı ayda 100’den fazla gazeteci öldürüldü; uluslararası toplum nerede?’ diye sordu. Gazeteci Moussa al-Zaanoon “Tüm dünyaya bilgi sağlamanın bizim görevimiz olduğunu hissettik. Sürekli babamı, annemi ve kendi hayatımı kaybetme korkusu içindeydim ama olanları bildirmenin benim görevim olduğunu anladım” diyor. Bu açıklamalar gazetecilerin hangi koşullar altında görev yaptığını gösteriyor.

Meksika’da 1995 yılından bu yana 156 gazeteci öldürüldü

   Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) Latin Amerika bürosu müdürü Arthur Romeu gazeteciliğin Meksika’da yüksek riskli bir meslek olduğunu belirterek   “1995’ten bu yana, 143’ü erkek ve 13’ü kadın en az 156 gazeteci, organize suç, cezai şiddet veya uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgili konuları araştırdıkları için öldürüldü.” diyor.

     Uğur Mumcu her zaman olduğu gibi yolumuzu aydınlatıyor…

Katledilen Uğur Mumcu’nun gazeteci tanımını hatırlayalım: Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir.

      Uğur Mumcu’nun yolunda yürümeye çalışan gazeteciler olarak ifade ve basın özgürlüğü, halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı için mücadele etmeye devam edeceğiz. Basın ve ifade özgürlüğünü savunmaya devam edeceğiz. Mesleğimizi onurumuzla yapmaya devam edeceğiz ve susmayacağız.

Türkiye’de medya özgür değil. Gazeteciler sansürleniyor, kovuluyor, hapse atılıyor.  

Basının önündeki engellerin, baskıların, sansürün ortadan kaldırıldığı günler dileğiyle, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü kutlu olsun!

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği

Yönetim Kurulu Adına

Recai Aksu

ATGB: HUKUKSUZ KARARI VE ANAYASANIN ASKIYA ALINMASINI KINIYORUZ

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş yurt dışındayken Yargıtay’ın Türkiye İşçi Partisi(TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği hukuk dışı karar AKP Meclis Başkanvekili Bekir Bozdağ tarafından Meclis kürsüsünden okutulmuş ve TBMM Hatay halkının iradesini yok sayan bir karara imza atarak Can Atalay’ın milletvekilliğini düşürmüştür.

Can Atalay, 14 Mayıs Genel Seçimleri’nde TİP tarafından milletvekili adayı gösterilmiş ve Can’ın milletvekili olabileceği Yüksek Seçim Kurulu tarafından kabul edilmiştir. Hatay halkı, iradesini ortaya koyarak Can Atalay’ı milletvekili seçmiş ve Atalay’a milletvekili mazbatası verilmiştir. Meclis’te milletvekillerinin yemin etmek için kürsüye çağırıldığı esnada Can Atalay’ın adı ‘Hatay milletvekili’ olarak okunmuş ve Can Atalay TİP tarafından Meclis Başkanlığı için aday gösterilmiştir.

Can Atalay’ın Meclis Başkanlığına adaylığı kabul edilmiş, ayrıca Meclis’teki tüm siyasi partilerin oy birliği ile Can Atalay, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi olmuştur. Dolayısıyla, ortada Can Atalay’ın milletvekili sıfatı kazandığına dair hiçbir şüphe yoktur.

Tüm bunlara rağmen Can Atalay’ın tahliye edilmemesine ilişkin Anayasa Mahkemesine(AYM) yapılan başvurunun sonucunda Anayasa Mahkemesi, Can Atalay’ın derhal tahliye edilmesine karar vermiştir. Karar, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiş olsa da mahkeme kararın gereğini yerine getirmeyerek dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesine göndermiştir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise Anayasa’yı tanımamaya devam ederek AYM kararını hiçe sayan, hukuken bir karar olarak dahi adlandırılamayacak bir metne imza atmıştır. Bu hukuksuzluk üstüne AYM’ye bir başvuru daha yapılmış ve bu kez AYM, dosyanın görevli ve yetkili mahkeme olan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine ve Can Atalay’ın derhal tahliye edilmesine oy birliğiyle karar vermiştir.

Bu süreç yine aynı şekilde sürmüş ve Can Atalay’ın hukuksuz tutukluluğu devam etmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Yargıtay eliyle gerçekleştirilen Darbe girişiminin bir ortağı haline gelmiştir. AYM kararlarının bağlayıcı olduğu ve tüm yargı kurumlarını bağladığı yönündeki Anayasa hükmü önce Yargıtay tarafından, ardından da TBMM tarafından fiilen yürürlükten kaldırılmıştır.
Türkiye’de artık bir anayasanın bulunmadığı, anayasal güvencelerin ortadan kaldırıldığı, TBMM tarafından tescillenmiştir.


Avrupa Türk Gazeteciler Birliği(ATGB) olarak bu hukuksuz kararı ve anayasayı askıya alarak uygulayanları kınıyoruz. Can Atalay derhal serbest bırakılmalı ve Hatay halkını mecliste temsil etmelidir.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği(ATGB) Yönetim Kurulu adına
Recai Aksu (Başkan)

Uğur Mumcu gazeteciliğinin izinden…

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı öncülüğünde, gazeteci yazar Uğur Mumcu ve aydınlarımız anısına düzenlenen 31. Adalet ve Demokrasi Haftası, 24-31 Ocak 2024 tarihleri arasında gerçekleştirilecek.

Türkiye’de soruşturmacı gazeteciliğin öncüsü Uğur Mumcu, birçok genç gazetecinin fikirlerini şekillendiren ve birçok insanı gazeteciliğe çeken öncü bir gazeteciydi. Ülkemizde birçok kaynaktan haberi doğrulatan, bununla da yetinmeyip bilgi ve belgeye dayalı araştırmacı soruşturmacı bir gazeteciliğin altyapısını kurdu.
Mumcu yaşasaydı bugün birçok karanlık ilişki ve yolsuzluğu ortaya çıkarırdı. Büyük bir olasılıkla da içeriye atarlardı. Mobilya dosyasından rabıtaya, yolsuzluklardan Abdi İpekçi cinayeti ve Papa suikastine, Suudi sermayesinden terör ilişkilerine varıncaya kadar birçok konuyu aydınlatan Mumcu’nun davası ne yazık ki aydınlatılamadı.
Uğur Mumcu, güç odaklarına karşı doğrudan ve gerçekten yana olmayı en başa yazdı ve öyle de yaşadı. 31 yıl önce onu susturduğunu sananlar yanılıyorlar. Onun izinden giden meslektaşları eliyle, o hala gerçekleri yazmaya devam ediyor.
Biz Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak “Gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir” diyen Uğur Mumcu’nun izinden gittiğimizi bildiriyor, basın tarihimizin onurlu kalemi Mumcu’yu katledilişinin 31. Yıldönümünde sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz. “Aydın olmanın bedelinin canla ödenmediği, pırıl pırıl, saydam, demokratik ve tam bağımsız bir Türkiye” için yılmadan mücadele edeceğimize söz veriyoruz.
Uğur Mumcu katliamı bir an önce aydınlatılmalı ve sorumlulardan hesap sorulmalıdır.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği
Yönetim Kurulu adına
Başkan Recai Aksu

Bugün 10 Ocak “Çalışan Gazeteciler Günü”

Bugün 10 Ocak “Çalışan Gazeteciler Günü”

2002 yılından beri Avrupa çapında faaliyet gösteren ATGB (Avrupa Türk Gazeteciler Birliği) olarak tüm dünyaya “Gazetecilik suç değildir” diye haykırıyor, özellikle Türkiye’deki gazetecilerin yalnız olmadığını herkesin bilmesini istiyoruz. Türkiye’de medyanın hükümet kontrolüne girdiği, bağımsız ve özgür gazetecilerin yeni sansür yasasıyla susturulduğu bir ortamda bizlerin sessiz kalması elbette düşünülemez. AKP’nin iktidarda olduğu 22 yılda tüm kurumların tahrip edildiğini ve laiklik ilkelerinin uygulanmadığını açıkça görmekteyiz. İktidarın keyfi uygulamaları ve Sansür Yasası ile baskının en ağırını yaşamamıza rağmen; biz gazeteciler, gerçeği yazmaktan hiçbir zaman vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz!..

Türkiye’de gazeteciler sadece yazdıkları veya söyledikleri nedeniyle cezaevlerinde  tutuluyor. Gazetecilerin özgürlüğünü yitirmesi, toplumumuzun haber alma hakkını, ülkemizin de demokrasisini kaybetmesi anlamına geliyor. Tutuklu ve hükümlü tüm meslektaşlarımız serbest bırakılmalı. Çünkü gazetecilik suç değildir!.
Merkezi Paris’te bulunan (RSF) Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü(nün 2023 Basın Özgürlüğü Bilançosu açıklandı. RSF’ye göre dünyada geçen yıl 569 gazeteci çeşitli nedenlerle tutuklandı. 

RSF raporunun Türkiye ile ilgili bölümünde 2023’te 43 gazetecinin çeşitli nedenlerle tutuklandığı ve 1 Aralık itibariyle yedi gazetecinin hapiste olduğu belirtildi. Örgüt, geçici tutuklamaların, “gazetecileri yıldırma amacıyla” kullanılan bir yöntem haline getirilmeye çalıştığına dikkat çekti. Türkiye’de iktidar, “kendinden olmayan” medya kuruluşlarını RTÜK üzerinden de ekonomik olarak sıkıştırıyor. Bir önceki yıl olduğu gibi yine çeşitli gerekçelerle, Tele1, Halk Tv, KRT, Fox gibi muhalif medya kuruluşlarına 2023’te de para ve ekran kapatma cezaları yağdırdı.

Dünya geneline baktığımızda “çalışan gazeteciler” açısından oldukça kötü bir yıl geçirdiğimizi söyleyebiliriz. Çeşitli kaynaklardan alınan haberlere göre “İsrail-Filistin” savaşında öldürülen gazeteci sayısı 97’ye ulaşmış durumda. Altı yıl süren İkinci Dünya Savaşı’nda öldürülen gazeteci sayısının 63 olduğunu düşünürsek, bu rakamın ne kadar ürkütücü olduğunu açıkça görüyoruz. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm küresel kuruluşların uyarılarını dikkate almayan İsrail, sivil katliamına hala devam ediyor. Son verilere göre 7 Ekim 2023’den bu yana Gazze ve Batı Şeria’da ölen sivillerin sayısı 24 bine yaklaşmış durumda. Ne yazık ki, barışı ve insan haklarını korumakla yükümlü kurumların da gerekeni yapmadığını ve küresel ayrışmaya hizmet ettiklerine şahit oluyoruz.

Görüldüğü gibi, hem ülkemizde hem dünyada “Basın Özgürlüğü” hiçe sayılıyor. Görevleri sadece “haberi kitlelere iletmek” olan “çalışan gazeteciler”  büyük risk altında ve can güvenlikleri olmaksızın işlerini yapmaya çalışıyorlar.Biz Avrupa Türk Gazeteciler Birliği olarak, Türkiye’deki ve dünyadaki meslektaşlarımızın yanında olduğumuzu ve onlarla sonuna kadar dayanışacağımızı bildiriyor, gazeteciliğin suç olmadığını bir kez daha vurguluyoruz!

Gazetecilik suç değildir!
Özgür basın susturulamaz!
Türkiye’de sansüre son, gazetecilere özgürlük!
Türkiye’deki gazeteciler yalnız değildir!

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği
adına Başkan Recai Aksu

BARIŞ PEHLİVAN’IN YANINDAYIZ!

22 yıllık AKP iktidarı, genel seçimler sonrasında baskı ve sansürün dozajını iyice arttırdı. İktidar, Merdan Yanardağ’dan sonra şimdi de Barış Pehlivan’ı içeri atarak rehin ve esir alma operasyonlarına devam etti.

Katiller, uyuşturucu kaçakçıları, tecavüzcüler, hırsızlar, dolandırıcılar tahliye edilirken kaleme aldığı bir yazı nedeniyle hakkında açılan dava sonucu 8 ay ceza alan gazeteci ve yazar Barış Pehlivan 15 Ağustos’ta ‘gazetecilik yaptığı’ için 5. kez cezaevine girdi.
Böylece bu yıl hapse atılan gazeteci sayısı 13’e yükseldi.

Pehlivan’ın da Merdan Yanardağ gibi köşe yazılarına ve mücadelesine içeride devam etmesi iktidarın yıldırma denemelerine onurlu gazetecilerin pabuç bırakmadığının bir göstergesi olarak gazetecilik adına umut yeşertiyor.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak gazeteciliğin bir kamu görevi olduğunu ve Anayasa tarafından güvence altına alındığını bir kez daha hatırlatırız. Gazetecinin görevi, toplumu aydınlatmaktır. Bu nedenle gazetecilik suç değildir.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak medyaya gözdağı amacıyla verilen hapis cezasının derhal kaldırılmasını talep ediyor, eleştirel ve bağımsız gazeteciliğin susturulmasına dönük bu kararı da kınıyoruz.

Türkiye’de baskı ve korku rüzgarı altında gazetecilik görevlerini yerine getiren ve halkı aydınlatan Barış Pehlivan gibi tüm gazetecilerin yanında olduğumuzu ilan eder, dayanışma duygularımızı ileterek, laik, demokratik ve “gazeteciliğin suç olmadığı”bir Türkiye için mücadelemize devam edeceğimizi tekrar hatırlatırız.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği
Yönetim Kurulu adına
Başkan Recai Aksu

AKİT’IN NEFRET SÖYLEMİNİ KINIYORUZ

İktidar yandaşlığı ve gericiliğiyle tanınan Akit gazetesi A Milli Kadın Voleybol Takımı oyuncusu Ebrar Karakurt’u çirkin ifadelerle hedef aldı.

Türkiye’nin gururu ‘Filenin Sultanları’ Milletler Ligi finalinde Çin’i 3-1 mağlup ederek şampiyonluğu elde etti. A Milli Voleybol Takımı organizasyon tarihinde ilk şampiyonluğa ulaşarak ülkemizi bir kez daha gururlandırdı.

Amerika’ da düzenlenen Dünya Voleybol Şampiyonası’nda ilk kez Türkiye’ ye şampiyonluk getiren Milli Kadın Voleybol takımımızın tarihi başarısında yadsınamaz katkıları olan değerli oyuncusu Ebrar Karakurt ‘ a yönelik cinsiyetci, son derece ayrıştırıcı ve çirkin bir dille manşet atan Akit adlı gazetenin bu tutumunu Avrupa TÜRK Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak kınıyor, yargıyı ve diğer ilgili mercileri adım atmaya davet ediyoruz.

“Karakurt’u hedef alan, kendinden olmayanları hedef gösteren Akit, “milli utanç” ifadesini kullanırken, milliliğin de ne olduğunu bilmiyor!

Bilindiği üzere Akit Gazetesi daha önce de yaptığı haberlerde milli sporcu Ebrar Karakurt’ un cinsel eğilimine yönelik ayrıştırıcı ve düşmanca bir dil kullanmış ve yayınladığı haberlerde hedef gösteren bir nefret dilini tercih etmişti.

Halkı kin ve düşmanlığa davet eden ve ayrımcılığın bir türü olduğunu defalarca tecrübe ettiğimiz bu ahlaksız ve vicdansız yayın politikasının en kısa sürede son bulmasını talep ediyoruz. Ülkemizin son yıllarda gördüğü en büyük uluslararası başarıda emekleri ve çabası yadsınamaz derecede büyük olan bu kıymetli sporcuya teşekkür edileceği yerde bu şekilde hakaret içerikli manşetlerle kamuoyunda nefret dilinin nesnesi haline getirme çabası hiçbir şey değilse vicdansızlık örneği olarak Türk Basın tarihine adını yazdıracaktır.

Bizler ulusal takımımız ve ayrım yapmaksızın tüm oyuncularıyla aynı derecede gurur duyuyoruz.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği Yönetim Kurulu adına
Başkan Recai Aksu

Merdan Yanardağ Serbest Bırakılmalıdır!

Merdan Yanardağ Serbest Bırakılmalıdır.

TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, TELE1’e yönelik kumpası anlattığı özel yayının ardından gözaltına alındı.

TELE1’in ve bağımsız medyanın yayınlarından rahatsız olan iktidar, baskı ve sansür girişimini derinleştiriyor.

TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın gözaltına alınması ile iktidarın baskıcı anlayışı açıkça görülüyor. Sosyal medyada troller tarafından dolaşıma sokulan “kurgu video” sonrası “ Terör örgütünü övme” suçlamasıyla soruşturma başlatılması başka türlü nasıl yorumlanabilir!

Merdan Yanardağ TELE1’de, sözlerinin bağlamından koparıldığını anlattığı ve yayınlanmayan görüntüleri yeniden yayınladığı bir özel yayına katıldı. Merdan Yanardağ, AKP ve trollerinin programında sarf edilen sözlerin kesip TELE1’E yönelik yaptıkları operasyonu anlattı.

TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ canlı yayında konuya ilişkin şöyle konuştu:

TELE1’e yönelik bir operasyon var. Dün geceden başlayan, benim adım üzerinden gerçekleştirilen bir kumpas operasyonu. Güya terör örgütünü ve suç olan fiili övmüşüm, iddia bu. Bizim bir yayınımız üzerine tamamen kurgu, montaj ve iftira üzerine inşa edilmiş bir suçlama kampanyası var.

Ben hiçbir terör örgütünü övmedim, hiçbir terör örgütü liderini de övmedim. Böyle bir kastım da niyetim de yok. O programda AKP milletvekili Galip Ensarioğlu’nun yeni bir çözüm süreci başlatma ve kendi iktidar alanları daralmış olan AKP’ye yeni bir alan açma çabası olduğunu dile getirdim. 6 gün önce dört soru 4 yanıt programda benim sorulara verdiğim yanıtlardan biri de Ensarioğlu’nun çıkışıydı.

Gündemdeki bu konu üzerine ben de yorumlarımı ortaya koydum Esas olarak neyi söyledim; bir AKP’nin yeni bir çözüm süreci başlatmak istediğini, Apo’ya bir af hazırlığı içinde olduğunu fakat Öcalan tecritte olduğu için bizim yürüyen pazarlığı bilmediğimizi, demokratik ülkelerde infaz yasalarında bu tip katı tecritlerin uygulanmadığını belirten bir değerlendirme yaptım. Ve esas olarak AKP’nin yeni dönemde hem bir af hazırlığı hem de Abdullah Öcalan üzerinden Türkiye’de siyaseti düzenleme girişimini eleştirdim. Bir daha altını çiziyorum; ben yurtsever ve sosyalist bir gazeteciyim. Hiçbir terör eylemini savunmayacağım gibi övmem de mümkün değildir. Övme yok, tam tersi AKP’nin övgülerine ilişkin ironik bir eleştiri var, göreceksiniz.

Geçen hafta salı günü yani 6 gün önce 4 Soru 4 Yanıt programında yaptığım değerlendirme 6 gün sonra bulunuyor. TELE1’e, bana ve bizim üzerimizden Türkiye’nin demokratik kamuoyuna ve güçlerine yönelik bir saldırı ve kumpasa dönüştürülmeye çalışılıyor.

Merdan Yanardağ TELE1’deki yukarıdaki canlı yayındaki konuşmasının ardından TELE1’in önüne gelen polisler tarafından gözaltına alındı.

2002 yılından beri Avrupa çapında faaliyet gösteren ATGB olarak tüm dünyaya ‘Gazetecilik suç değildir’ diye sesleniyoruz., Türkiye’deki gazetecilerin yalnız olmadığını herkesin bilmesini istiyoruz.

Türkiye’de medyanın hükümet kontrolüne girdiği, bağımsız ve özgür gazetecilerin yeni sansür yasasıyla susturulduğu bir ortamda bizlerin sessiz kalması düşünülemez.

Merdan Yanardağı gözaltına alarak gazetecileri korkutamazlar yıldıramazlar.

Merdan Yanardağ derhal serbest bırakılmalıdır.

Gazetecilik Suç Değildir

Özgür basın susturulamaz!

Türkiye’de sansüre son, gazetecilere özgürlük!

Türkiye’deki gazeteciler yalnız değildir!

MERDAN YANARDAĞ KİMDİR?

Merdan Yanardağ, Sivas’ın Divriği ilçesinde 1959’da doğdu, nüfus cüzdanında doğum tarihi 24 Şubat 1961 belirtilmiş. İlk, orta, lise ve üniversite öğretimini İstanbul’da tamamladı. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi -İİTİA- (Marmara Üniversitesi) Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde, “Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi” alanında yüksek lisans (master) yaptı. Ardından (İstanbul) Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde sosyoloji doktorasını tamamladı.

Öğrenciliği ağırlıklı olarak Türkiye’nin çok büyük siyasal ve toplumsal bir hareketlilik ve çatışma yaşadığı 1970’li yıllarda geçti. Siyasal mücadele içinde aktif şekilde yer aldı. Gençlik örgütlerinde yöneticilik yaptı, dönemin gençlik liderleri arasında yer aldı. Üniversite son sınıf öğrencisiyken 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra tutuklandı.

Gazeteciliğe 1985 yılında Günaydın gazetesinde muhabir olarak başladı. Ardından sırasıyla Sabah, Hürriyet, Güneş, Gündem (kurucu) ve Aydınlık (kurucu) gazetelerinde muhabir, editör, Haber Müdürü, Yazı İşleri Müdürü ve Genel Yayın Koordinatörü olarak çalıştı. Kurucuları arasında bulunduğu haftalık Söz dergisinde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı.

Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Genel Sekreterliği görevine (1989-1992) seçildi. BSP ve ÖDP’nin kurucuları arasında yer aldı ve bu partilerde Merkez Yürütme Kurulu Üyeliği yaptı. ÖDP’den 2001 yılında ayrıldı. Yanardağ, 2014 yılında Ankara’da ODTÜ Vişnelik Tesisleri’nde bir araya gelen Türkiye’nin önde gelen sosyalistleri ve aydınlarıyla birlikte Birleşik Haziran Hareketi’nin çağırıcıları arasında yer aldı. Haziran Hareketi’nin Türkiye Yürütme Kurulu Üyeliği görevine getirildi.

Görsel medya alanına 1994 yılında HBB televizyonu ile geçti, haber programları yaptı. Sırasıyla Kanal-e (CNBC-e), Kanal 6, atv gibi televizyonlarda editör, programcı, Haber Müdürü ve Genel Müdür olarak çalıştı. Kanaltürk televizyonunun kurucuları arasında yer aldı ve Yayın Kurulu Üyeliği (2004-2009) yaptı. Kanaltürk televizyonunda 5 yıl boyunca “5. Boyut” isimli haftalık haber-analiz programları yaptı. Daha sonra Kanal Biz televizyonunu kurdu ve bir yıl boyunca (2009) Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı, 5. Boyut programını bu kanalda da sürdürdü. Daha sonra 5. Boyut programına Ulusal Kanal’da (2010-12) devam etti.

Yanardağ, 2011 yılında Yurt gazetesini kurdu, 3 yıl boyunca bu gazetenin Genel Yayın Yönetmenliğini, yazarlığını ve Başyazarlığını yaptı. Aynı dönemde kurduğu haftalık haber analiz dergisi Bağımsız’ın da Genel Yayın Yönetmenliğini ve yazarlığını yürüttü.

Ayrıca çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde yayımlanmış yaklaşık 400 makale ve inceleme yazısı ile kendisiyle yapılmış çok sayıda söyleşi bulunuyor.

Kasım 2015’te elektronik ortamda yayın yapan ABC Gazetesi 5 Ocak 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.’ni kuran ve Genel Yayın Yönetmenliğini üstlenen Yanardağ, yazılarına halen bu sitede devam ediyor. Ocak 2017 itibarıyla Türksat, Digiturk ve D-Smart üzerinden yayın yapan Tele1 TV’nin de Kurucu Genel Yayın Yönetmenliğini sürdüren Yanardağ, bunlara ek olarak Türkiye’nin birçok bölgesinde konferanslar veriyor, panellere ve çeşitli etkinliklere de konuşmacı olarak katılıyor. Yanardağ, 2017 yılı itibarıyla Tele1’de yayınlanan 18 Dakika adlı programda Emre Kongar ile birlikte gündeme dair gelişmeleri yorumlamaktadır.

MERDAN YANARDAĞ ESERLERİ

MHP Değişti mi? Ülkücü Hareketin Analitik Tarihi, Gendaş Yayınları – 2002
Milliyetçilik MHP Faşizm, Aykırı Yayınları, (ortak kitap) – 2002
Ergenekon ve Sosyalistler, Siyah Beyaz Yayınları – 2008
Kadro Hareketi, Siyah Beyaz Yayınları – 2008
Kadro Hareketi: Dünyada ve Türkiye’de Ulusçu Sol ve Üçüncü Yol Arayışının İdeolojik Kaynakları, Destek Yayınları – 2018
Bir ABD Projesi Olarak AKP, Siyah Beyaz Yayınları – 2007
Operasyon Partisi: Bir ABD Projesi Olarak AKP, Destek Yayınları – 2013
Yeni Muhafazakarlar (Neo-Cons), Chiviyazıları Yayınevi – 2004
Yeni Muhafazakarlık Neo-Conlar Dünya’da ve Türkiye’de Post-Modern Gericilik, Destek Yayınları – 2013
Türkiye Nasıl Kuşatıldı? Fethullah Gülen Hareketinin Perde Arkası, Siyah Beyaz Yayınları – 2009
Kuşatılan Türkiye Gülen Hareketinin Perde Arkası, Destek Yayınları – 2016
Liberal İhanet / Siyasal İslam’a Biat Edenler, Kırmızı Kedi Yayınları – 2014
Türkiye Neden Feda Edildi, Destek Yayınları – 2013
Cumhuriyetin Sonbaharı, Destek Yayınları – 2017
Darbe İçinde Darbe, Siyah Beyaz Yayınları – 2017
Medya Nasıl Kuşatıldı?, Siyah Beyaz Yayınları – 2008
Medya Nasıl Kuşatıldı?, Halk Kitabevi – 2016
İçtihad Kapısı / İslam Dünyasının Süren Ortaçağı , Kırmızı Kedi Yayınevi, 2022
Not: Açıklamamızdaki “Merdan Yanardağ Kimdir?” başlıklı bölüm Wikipedia’dan alınmıştır.

BÜLENT MUMAY’IN YANINDAYIZ

21 yıllık AKP iktidarı, seçimlere kısa bir süre kala, baskı ve sansürün dozajını arttırdı.

Bir süredir Deutsche Welle’nin (DW) Türkçe yayınlarının İstanbul Koordinatörü olarak çalışan, Almanya’nın önde gelen günlük gazetelerinden “Frankfurter Allgemeine Zeitung“da (FAZ) “İstanbul’dan Mektup“ köşesinde düzenli olarak Türkiye’deki gelişmelerle ilgili yazı ve haber analizleri yayınlanan Gazeteci Bülent Mumay’a verilen hapis cezası Türkiye’de yargının siyasallaştığını son örneği oldu.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak gazeteciliğin bir kamu görevi olduğunu ve Anayasa tarafından güvence altına alındığını bir kez daha hatırlatırız. Gazetecinin görevi, toplumu aydınlatmaktır. Bu nedenle gazetecilik suç değildir.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak medyaya gözdağı amacıyla verilen 1 yıl 8 aylık hapis cezasının derhal kaldırılmasını talep ediyoruz. Mumay’ın aldığı cezaya dair haberlere erişim engeli kararı alınması ise hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu karar, Erdoğan’ın korku imparatorluğunun son günlerindeki son çırpınışlarından biridir. Eleştirel ve bağımsız gazeteciliğin susturulmasına dönük bu kararı da kınıyoruz.

Türkiye’de baskı ve korku rüzgârı altında gazetecilik görevlerini yerine getiren ve halkı aydınlatan Bülent Mumay gibi tüm gazetecilerin yanında olduğumuzu ilan eder, dayanışma duygularımızı ileterek, laik, demokratik ve “gazeteciliğin suç olmadığı” bir Türkiye için mücadelemize devam edeceğimizi tekrar hatırlatırız.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği

Yönetim Kurulu adına

Başkan Recai Aksu

TÜRKİYEMİZİN ÖZGÜRLÜĞE HASRETİ SON BULACAK!

Türkiyemiz, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü baskıcı Erdoğan iktidarının “Yayın yasakları, sansür, gazetecilere yönelik yıldırma, şiddet, gözaltı ve tutuklamalar”ı gölgesinde ve karartmasında buruk kutluyor. Düşünce Kuruluşu Freedom House‘un yayımladığı 2023 Dünyada Özgürlük Raporu’nda, Türkiye özgürlük puanında son 10 yılda en fazla düşüş yaşayan ülkeler arasında bu yıl beşinci sırada yer alıyor.

14 Mayıs seçimleri yaklaşırken Erdoğan güdümlü yargının medyaya gözdağı verme operasyonları sıklaşıyor. 21 yıllık AKP iktidarı, seçimlere kısa bir süre kala, baskı ve sansürün dozajını arttırdı. Güneydoğu’da görev yapan gazetecilere yönelik baskı ve gözaltılar devam ediyor. Son olarak gözaltına alınan 10 gazeteciden Abdurrahman Gök, Beritan Canözer, Mehmet Şah Oruç ve Remzi Akkaya tutuklandı. 1 Mayıs’ta Taksim ve Beşiktaş’ta görev yapan gazetecilerden Zeynep Kuray darpla gözaltına alınıp bırakıldı. Gazeteciler Bülent Kılıç, Sultan Eylem Keleş, Gencer Keten ve Hazar Dost saldırıya uğradı.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak gazeteciliğin bir kamu görevi olduğunu ve Anayasa tarafından güvence altına alındığını bir kez daha hatırlatırız. Gazetecinin görevi, toplumu aydınlatmaktır. Bu nedenle gazetecilik suç değildir.

Türkiye’de baskı ve korku rüzgarı altında gazetecilik görevlerini yerine getiren ve halkı aydınlatan tüm gazetecilerin yanında olduğumuzu ilan eder, dayanışma duygularımızı ileterek, laik, demokratik ve “gazeteciliğin suç olmadığı”bir Türkiye için mücadelemize devam edeceğimizi tekrar hatırlatırız.

Halkımızı aydınlatmaya çaba harcayan Türkiye’deki gazeteci arkadaşlarımız yalnız değildir. Gözdağları, ülkenin dağlarına bahar gelmesine engel olamayacak. Korkunun ecele faydası yoktur. Korku iktidarının sonu gelmek üzeredir.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği
Yönetim Kurulu adına
Başkan Recai Aksu

Bilgi notu: BM Genel Kurulu’nun 1993 yılında aldığı bir karar ile 3 Mayıs tüm dünyada Basın Özgürlüğü Günü olarak kutlanıyor.

Gözdağları, ülkenin dağlarına bahar gelmesini engelleyemeyecek!

14 Mayıs seçimleri yaklaşırken Erdoğan güdümlü yargının medyaya gözdağı verme operasyonları sıklaşıyor. 21 yıllık AKP iktidarı, seçimlere kısa bir süre kala, baskı ve sansürün dozajını arttırdı. Son olarak medyada iddia ve ifşaatlarda bulunan Muhammet Yakut isimli kişi ile röportaj yaptığı gerekçesiyle gazeteci Serdar Akinan gözaltına alındı.Akinan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nde verdiği ifadede “Yakut’u tanımadığını ve iddiaların konuşulmaya değer olduğunu görerek araştırma ihtiyacı hissettiğini” söyledi ve “Ülkemiz, tarihinin en kritik seçimine giderken dile getirilen bu kadar ağır iddiaların sorgulanması bir gazetecinin asli görevidir. Ben işimi yaptım” ifadelerini kullandı.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak gazeteciliğin bir kamu görevi olduğunu ve Anayasa tarafından güvence altına alındığını bir kez daha hatırlatırız. Gazetecinin görevi, toplumu aydınlatmaktır. Bu nedenle gazetecilik suç değildir.

Türkiye’de baskı ve korku rüzgarı altında gazetecilik görevlerini yerine getiren ve halkı aydınlatan tüm gazetecilerin yanında olduğumuzu ilan eder, dayanışma duygularımızı ileterek, laik, demokratik ve “gazeteciliğin suç olmadığı”bir Türkiye için mücadelemize devam edeceğimizi tekrar hatırlatırız.

Görevini yerine getiren meslektaşımız Serdar Akinan hemen serbest bırakılmalı, yargı zamanını yapılan röportajda dile getirilen iddiaları soruşturmaya ayırmalıdır.
Kuvvetler ayrılığının hiçe sayıldığı bir ortamda, 3. kuvvet olması gereken yargı bağımsızlığına kavuşmalı ve 4. Kuvvet medyanın üzerinden elini çekmeli ve iktidarın sopası olmaya son vermelidir.

Serdar Akinan ve halkı aydınlatmaya çaba harcayan Türkiye’deki diğer gazeteci arkadaşlarımız yalnız değildir. Gözdağları, ülkenin dağlarına bahar gelmesine engel olamayacaktır. Korkunun ecele faydası yoktur. Korku iktidarının sonu gelmek üzeredir.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği
Yönetim Kurulu adına
Başkan Recai Aksu