ARTE tipi bir girişim mümkün mü? “Türkiye kökenli gazeteciler imece çalışması başlatsın”

Alman kamu televizyonlarının vergi vermelerine karşın Türkiye kökenlileri hiçe saydığı belirtilen ATGB sempozyumunda, ülkedeki Türk gazetecilerin imece usulü bir çalışma başlatması gerektiğine dikkat çekildi.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği‘nin (ATGB)  dijital sempozyumunun yedinci bölümünde kamu radyo ve televizyon televizyonlarının Türkiye kökenlilere yönelik medya politikaları ele alındı. Konuşmacılar ARTE benzeri bir programı Almanya’nın mevcut Türk hükümeti ile ortaklaşa hayata geçirmesinin mümkün olamayacağını, bu nedenle “Almanya’daki Türkiye kökenli gazetecilerin benzer bir projenin muhatabı olabileceğini” dile getirdiler. Almanya’daki Türkiye kökenli gazeteciler ile son yıllarda Türkiye’den Almanya’ya gelen sürgün gazetecilerin ülkedeki Türkçe yayın organlarında imece usulü bir çalışma başlatabilecekleri kaydedilen toplantıda, Alman kamu radyo ve televizyon kurumlarının göçmenlere yayınlarda gereken şekilde yer vermedikleri de hatırlatıldı. 

ATGB’nin “Dünden Bugüne Avrupa‘daki Türkçe Medya” I. Dijital Sempozyumu kapsamında Zoom üzerinden Facebook’ta canlı yayınlanan toplantıya, Federal Meclis Birlik’90 / Yeşiller Partisi eski Milletvekili Memet Kılıç, Berlin Eyalet Meclisi Sol Parti Milletvekili Hakan Taş ve Can TV “Sözün Özü” programını hazırlayıp sunan Zeynel Gül konuşmacı olarak katıldı. 

ATGB kurucu üyesi gazeteci İrfan Ergi tarafından yönetilen tartışmada dile getirilen saptama ve önerilerden bazıları şöyle:

“HEM VERGİSİNİ VERECEĞİZ HEM DE HİÇBİR ŞEY ALMAYACAĞIZ”

Can TV (“Sözün Özü”) Zeynel Gül:

Türkiye kökenliler Almanya’da örgütlü değil. Bu nedenle de kendilerini gerektiği gibi ifade edemiyorlar. Almanca yayınlar üzerinde ise çok durmuyorlar ve getto olmaktan kaynaklanan sorunlar var. Alman toplumunun Türkiye’ye uzak durması da ayrı bir sorun. Ayrıca yabancı kavramı tam netlik kazanamamış durumda. Tüm bu sorunları sorgulayacak örgütsel ve politik kurumlarının olmaması da etkili. Kamu radyo ve televizyonlarında 1990’lı yıllardaki yayınların dışında Türkiye kökenlilere yönelik programlar göremiyoruz. Tüm bunları dosya haline getirecek ve yerel yönetimlere, sorumlu olanlara rapor sunacak gazetecilerin ve aydınların örgütlü olmamasından dolayı Alman medyasında göçmenlerin kendilerine yer bulmadığını görüyoruz. Türkçe yayınların zamanında kaldırılmasına tepki vermemişken, oluşturulmasını nasıl bekleriz bilemiyorum. 

Diğer taraftan Can TV’nin Türkçe, Arapça, Zazaca, Kürtçe ve Almanca olmak üzere 5 dil üzerinden lisansı var. Bu ülkede hem televizyon vergisini vereceğiz hem de hiçbir şey almayacağız. Olmaz böyle şey. Bu konuda hızla harekete geçip, anayasal hakkımızı talep etmeliyiz. Diğer taraftan Almanya’da program yapacak insan çok fazla. Bizim kanalımıza bir küçük video, metin ve foto iletebilirler, biz işbirliğine ve yayınlamaya hazırız.

“KAMU RADYO VE TELEVİZYONLARI GÖÇMENLERE NE Mİ VERİYOR? HİÇ!”

Sol Parti Berlin Eyalet Meclisi Milletvekili Hakan Taş 

Almanya’da önceleri Türkiyelilere yönelik çeşitli programlar yapılırdı. Ancak bugün Türkçe yayınlar yok denecek kadar az. Almanya’da yaşayan göçmen kökenliler olarak radyo -televizyon vergisi veriyoruz. Peki ‘Kamu radyo ve televizyon kanalları göçmenlere yönelik hangi hizmetleri veriyor?’ dersek, yanıtı ne yazık ki ‘Hiç!’ olacaktır. Oysa Almanlar gibi vergi veriyoruz, ancak taleplerimizi Almanlar kadar dillendiremiyoruz. 

“ÇATI KURULUŞLARI ANADİLDE MEDYA İÇİN YETERLİ ÇALIŞMALARI YAPMAMIŞ”

Diğer taraftan Almanya’da Türkiye kökenlilerin çatı kuruluşları mevcut ama nedense çalışmalarında medya politikalarına yer verilmemiş  ve anadilde yayın hakkı konusunda yeterli çalışmalar yapılmamış. Oysa Almanya bir göç ülkesi. 5 milyon üzerinde Müslüman Almanyalı var. Bunlara yönelik hizmetler neredeyse yok edilmiş. İhtiyaçları, talepleri ifade edip aktarmak gerekiyor. 

“ANADİLDE YAYINI ÖZEL SEKTÖR ÜSTLENEMEZ”

Diğer taraftan Metropol FM örneğinde olduğu gibi devletin özel sektöre frekans vererek anadilde yayın sunulması ise doğru değil. Metropol FM devletin verdiği frekansları kullanıyor. Oysa bu hizmeti özel sektör üstlenemez. Almanya göç ülkesi olduğunu ve göçün zenginlik olduğunu artık kabul etmesi gerekir. Bu bağlamda düzenlemeler yapılması gerekiyor. Halkın üçte biri göçmen. Kurumlarda göçmen oranlarının ne kadar düşük olduğunu görüyoruz. Bu oranın artması için yasal düzenlemelerin artması gerekiyor. Katılımcı medya politikalarının oluşması için bizler de tespitte bulunup talep etmemiz gerekiyor. 

“ÜST KURULDAKİ GÖÇMEN KÖKENLİLER TALEPLERİ İLETİYORLAR”

Öte yandan Alman kamu radyo ve televizyonları üst kurullarında Türkiye kökenliler mevcut ve taleplerimizi iletiyorlar, ancak karşılığını almakta zorlanıyoruz. Almanya’da Türkiye kökenlilerin güçlü çatı kuruluşlar altında örgütlendiğini, bir araya gelebildiğini görebiliyoruz. Aynı hedefe ulaşmak isteyenlerin aynı masada toplanabilmesi gerekiyor. Medya ihtiyacımız varsa, bu talebin tespit edilmesi gerekiyor. 

“MEDYADA FİKİR ÜRETENLERİN ORTAK PROJELER BAŞLATMASI GEREK”

Medyada fikir üreten insanların ortak proje oluşturması, eyaletler ve federal düzeyde bu projelerin aktarılabilmesi ve uygulanabilmesi gerekiyor. Elbette siyasi partilerin desteğini de almak gerekiyor. Pandemi sonrası umarım en kısa zamanda bir araya gelebiliriz ve bir  toplantı yapabiliriz. Talebimizi belirleyip, fikir alışverişinde bulunabiliriz. 

“TÜRKİYE’DEKİ MEVCUT HÜKÜMETLE ORTAK YAYIN MÜMKÜN DEĞİL”

Türkiye’deki hükümetle ortaklaşa bir kanal açmak şu an mümkün görünmüyor. Bağımsız bir yayın olması gerekiyor. Buradaki vergilerden finanse edilecek kendi dilinde yayın yapan göçmenlere yönelik yayınlar talep ediyoruz. Türkçe de içinde yer almalı. 

“KAMU TELEVİZYONLARI TOPLUMUN AYNASI MI?”

Birlik’90 / Yeşiller Partisi Federal Meclis E. Milletvekili Memet Kılıç

Almanya’da güneybatı radyo televizyon üst kurulunun ilk göçmen kökenli üyesiydim. Daha sonra ARD’nin program kuruluna katıldım. Bugün ise Deutschlandfunk’un program kurulundayım. 

Otoriter sitemler ve faşist yönetimler medyayı ele geçirmek ve halkı manipüle etmek isterler. İşte yeniden faşizme yakalanmamak için Almanya 1987 yılında radyo televizyon devlet sözleşmesi imzalayarak,  kamu radyo ve televizyonlarının toplumun aynası olmak zorunda olduğunu bildirmiş oldu. Bugün var olan, peki, o mudur? İşte bu tartışma konusu. Kamu radyo ve televizyonlarında göçmenler hakkında yayın yapılıyorsa da olumsuz yapılıyor. Olumlu haberler sınırlı. Belli gruplar hakkında haberler veriliyor. Dilin öteleyici olması rahatsızlık veriyor. 

“SAĞCI YAYINLAR GÖÇMENLERE SÖZ HAKKI TANIMIYOR”

İstatiklere göre ‘göçmenler ne kadar söz sahibi’ sorusuna ise şu yanıtlar alınmış: Sağcı, popülist  Bild gazetesinde yüzde 6,9 oranında göçmenler söz söyleyebilmiş sağcı Welt gazetesinde 20,6, solcu TAZ gazetesinde ise 22,7 oranında göçmenlere söz verilmiş.  Homojen medya yok. Sağcı, popülist yayınlar göçmenlerin  hakkında olumsuz haberler yapıyorlar ve söz söylemelerine izin vermiyorlar. 

Öte yandan hala ARD’nin bir parçası olan Cosmo çeşitli dillerde programlar yapıyor. Aslında bu program hepimizin bildiği eski Köln radyosu. 

“İSLAMCILAR GÖÇMENLERİN TALEPLERİNİ 50 YIL GERİYE ATTILAR”

Diğer taraftan önceki yıllarda ARTE benzeri bir yayının Almanya-Türkiye ortaklığında yapılmasını öneriyordum. Ancak Türkiye’de bırakınız kamu ve devlet televizyonu olmayı, TRT bir parti televizyonuna dönüştü. İslamcılar göçmenlerin taleplerini bu nedenle tam 50 yıl geriye attılar. Ayrıca uzun bir süre Türkiye’nin AB’nin tam üyesi olması gerektiğini söylüyordum. Ancak İslamcılar aldılar, bunu da çöpe attılar. Yeni talebim ise buradaki göçmen kökenli gazetecilerin Alman devleti ile ARTE benzeri bu kanalı yapması. Göçmenlerin kendi anadillerini ifade etmelerinin gerçekleşebilmesi için kamu olanaklarının açılması talebimize ise devam edeceğiz. 

“IRkÇILARLA, FAŞİSTLERLE ORTAK OLMAK ZORUNDA DEĞİLİZ”

Yine de Türkiyeliler bir araya gelecekse bunun da bir ölçüsü olmalı. Muhalif medyanın kapatılmasına karşı ortak bir metin yazmaları gerekecek. Irkçılarla, faşistlerle ortak olmak zorunda değiliz. Diğer taraftan göçmenler dijital çağı kaçırmamalı. Bu işi sadece kamu televizyonları ile sınırlı görmemek gerekir, anadilde yayın elbette hakkımız. Ama dijital medyacılık olanaklarıını da iyi kullanmak gerek. 

“TÜRKİYE KÖKENLİ GAZETECİLER İMECE USULÜ BİRLEŞİP, ORTAK ÇALIŞMA YÜRÜTMELİ”

Bu konuda  imece usulü birleşip işler yapılmalı. Dijital ortamda ortak kullanımlar çoğaldı. Avrupa’daki Türkiye kökenli gazetecilerin faaliyet sürdüren yayınlarda bir araya gelmesi ve ortak çalışmalar yürütmesi gerekiyor. 

“ÖLÇÜMLERDE BİLE GÖÇMENLER YOK SAYILIYOR”

ATGB kurucu üyesi gazeteci İrfan Ergi:

Artık burada kalıcı olduğumuz ortaya çıktı. Medyada anadilde katılımın olması bir demokratik haktır. Vergi mükellefeyiz ama temsilde ve hakların dağıtımında bunlardan yararlanamıyoruz. Göçmenlerin sadece haber konusu olarak kullanılması sıkıntılı bir durum. Medya hâlâ buradaki azınlığı kullanmaya devam ediyor. Ne yazık ki bu talepler gereken noktalara iletilemedi. 20 milyon göçmen kökenli insan ölçümlere dahil edilmiyor. Almanya’da 450 televizyonun 400’ü kamu televizyonu. 8 milyar avroyu kamu televizyonları, 4-5 milyar avroyu ise özel kanallar alıyor. 14 milyar avroluk pastadan Türkler yararlanamıyor. Parlamenter demokraside yaşıyoruz ve anayasaya bağlıyız. Dolayısıyla Alman anayasası fikir ve ifade özgürlüğünü düzenliyor. Bu konunun kamuoyunda sıklıkla ele alınması gerekiyor.

ATGB – FRANKFURT

FOTO: Photo by Jonas Leupe on Unsplash