Avrupa’da Türkçe mücadelesi şart

Avrupa’daki Türkçe medya uzun süredir sancılı bir şekilde gömlek değiştiriyor.
Özellikle Almanya’da 56 yılı geride bırakmış olan Türk işçi göçüne 1969’dan bu yana eşlik eden Türkçe medyanın, Türkçeli nüfusun yoğun bir biçimde bulunduğu diğer Avrupa ülkelerine genişleyeceği haber üretimi yapması gerekiyor.
Avrupa’da görev yapan Türkiye kökenli, Türkçe konuşan gazeteciler büyük bir boşluğun giderilmesi için çabalıyor: Türkçe dünyada en çok ve en başarıyla kullanılan bir büyük Batı dili olmasına rağmen, Alman siyasi coğrafyası ve kültürü insanlarımıza şaşılacak şekilde yabancı. Biz, Avrupa merkezli haberciliğimizle, bu tuhaf boşluğa “yerinden müdahale ederek” bir son vermek zorundayız.
Türkçe konuşan dünya,“yerinden yapılmış haberler üzerinden” Avrupa’yı daha yakından tanımak durumunda olmalı.
 
GAZETECİNİN İŞSİZİ OLMAZ
Diğer taraftan Türkiye’deki medyanın içler acısı durumu burada bizleri de vurdu. Ancak gazetecinin işsizi olmaz. Gazetecinin belki parasız kalanı olur. Ama işsiz gazeteci, ölü veya ölmeye yatmış bir gazetecidir. Biz soruna böyle bakarız. Yani “işsizim” diyen gazeteci, gazeteci değildir. Ha, elbette parasız bırakılan, gelir kaynakları kesilen gazeteci olur ve bu, çok önemli bir sorun. Nihayetinde hak ettikleri ücretleri alamasalar da birçoğu haberci olarak yoluna dosdoğru devam ediyor. Yerel gazetelere, internet gazetelerine yönelenler var, Alman basınına geçişler var. Türkçe ulusal gazetelerin tirajlarının dibe vurduğu Avrupa’da son dönemde sayıları gittikçe artan Türkçe yerel ve online gazetelere ise hem okur açısından hem de medya organı olarak önemli görevler düşüyor.
 
TÜRKÇE’Yİ İYİ BİLEN GAZETECİLERE İHTİYAÇ VAR
Diğer taraftan Avrupa’daki Türkiye kökenli toplumda Türkçe yok olmaya doğru hızla ilerliyor. Türkçe medya yapıcılara bu konuda çok önemli görevler düşüyor. Avrupa haberciliğinin ağır bastığı yayıncılığa ve yaşadıkları ülkelerin dilini iyi bilen, ama anadilini de doğru ve düzgün konuşan, iyi bilen Türkiye kökenli gazetecilere ihtiyaç var.
 
İSTANBUL MERKEZLİ GAZETELERİN LALE DEVRİ SONA ERDİ
Bununla birlikte İstanbul merkezli ulusal gazetelerin Avrupa’da artık eskisi gibi bir Lale Devri’ne ulaşacağını düşünmek saflık olur. Avrupalı Türkler, Türkiye ile ilgili tüm gelişmeleri zaten internetten okuyor. Burada bayiye gidip “Türkiye’de ne olmuş, para verip de bir gazete alayım” ya da “Mutlaka abone olmalıyım” diyen okur sayısı yok denecek az.
 
AVRUPALI TÜRKLER, “ÖNCE SEN” DİYEN YAYINLARA SAHİP ÇIKIYOR
Avrupalı Türkler, kendi yarattıkları, kendi yön verdikleri, Türkiye’deki Türk okura değil Avrupa’daki Türk okura “önce sen” diyebilen yayınlara sahip çıkıyor. Yani Avrupalı Türkler, Türkçe yerel gazetelere, Türkçe internet gazetelerine, kısacası “kendisine” sahip çıkıyor. Ankara tarafından yönlendirilmek istemiyor. Bu nedenle Türkiye’den gelip Avrupa’da medya sektörüne yatırım yapmak isteyen kuruluşların “Avrupa merkezli” bir Türkçe gazete/tv/radyo hazırlamak durumunda olduğunu çok iyi bilmesi gerekiyor. Avrupa’daki Türkiye kökenliler artık kendi kaderlerine kendileri yön vermek istiyor. Bunu geriye çevirmek de artık imkânsız.
 
AVRUPA POSTASI ŞİMDİ HEM BASILI HEM DE ONLİNE OKURLA BULUŞUYOR
Avrupa Postası, büyük emek ve fedakarlıkla okurla buluşturulan, eleştirel haberciliğin düzgün Türkçe ile aktarıldığı Avrupa’daki önemli Türk internet gazetelerinin başında geliyor.
Avrupa Postası’nın başındaki ya da daha doğrusu tüm yükünü çeken isim ise Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) Genel Sekreteri Adil Yiğit.
Birçok meslektaşımızın online gazeteye yöneldiği dönemde basın emekçisi arkadaşımız, üyemiz Adil Yiğit bunun mali açıdan ne anlama geldiğini bilerek elini bir kez daha taşın altına koyuyor. Almanya’da okurlar internet gazeteciliğine paralel şimdi “kağıt gazete” olarak da Avrupa Postası’nı elinde tutuyor. Türkçe medyanın yaşatılmasında dur durak bilmeden çalışmaya devam eden arkadaşımız Adil Yiğit’i buradan kutlamak istiyor, Avrupa Postası’na ise Türkçe konuşan okurların sahip çıkacağını umuyorum.
 
TÜRKÇE ULUSAL GAZETELER DİBE VURDU
Çünkü Avrupa’daki Türkçe medya herşeye rağmen ille de yaşamak, yaşatılmak zorunda. Çünkü Batı Avrupa’daki yaklaşık 5.5 milyon Türkçelinin, anadillerini sağlıklı zemin üzerinde korumalarını ve yaşatmalarını sağlayacak neredeyse hiçbir kulvar kalmadı. Avrupa’daki Türkiye kökenli gazeteciler olarak sistematik ve yoğun bir Türkçe medya mücadelesi şart. 56 yıllık göç hikayesinin sonunda Avrupa genelindeki günlük gazetelerin toplam satışları 16 yıl önceki sayıların yüzde 5-6’larına kadar düştü. Yani okurlarının yüzde 90-95’ini kaybetti. Türkçe ulusal gazeteler resmen dibe vurdu. Türkiye’deki siyasi dalgalanmaların yanı sıra dijitalleşen sektörün de tirajların düşmesinde büyük etkisi oldu.
 
OKUR TÜRKİYE DAYATMASINA KARŞI ÇIKIYOR
Türkçe medya Avrupa’da evriliyor ve önemli bir dönüşüm geçiriyor. Avrupa’daki Türkiye kökenli medya yapıcıları az evvel de belirttiğim gibi kendi medyasını yaratıyor. Buna karşılık dünyanın en büyük cezaevine dönüşen Türkiye’den Almanya’ya sığınan ya da oradan buraya haber/analiz/röportaj gönderen Türk kökenli gazeteciler sayesinde Alman medyasında Türkçe pencereler açıldı. Özgürüz, Sansürsüz Türkiye, taz Türkçe vs. gibi.
Ancak Avrupalı Türk okur bu sitelere de sahip çıkmadı. Israrla söylemek gerekirse, buradaki okurumuz Türkiye dayatmasına yüz çevireli çok oldu.
ATGB olarak ise uçurumun eşiğindeki Türkçe ve Türkçe medya dolayısıyla “Türkçe yoksa Türkçe medya da yok” sloganı altında bir kampanyayı sürdürüyoruz.
 
TÜRKÇE’Yİ SAVUNMAK GERİCİLERİN VE MİLLİYETÇİLERİN TEKELİNDE DEĞİL
Şunu vurgulamak isterim: Türkçeyi savunmak gericilerin tekelinde değildir. İlerici, aydınlanmacı medya yapıcıları da, Türkçe’ye ve Türkçe medyaya el koyma hakkına aynı şekilde sahiptir. Türkçe medyanın yaşayabilmesi için önce onu okuyacak olan Türkiye kökenli çocukların Türkçe öğrenmesi gerekiyor ve Türkçe medyanın geleceği bu noktada Türkçe derslerine de bağlı. ATGB olarak demokratik, özgürlükçü, ilerici anlayışla faaliyet yürüten kişi ve kuruluşlara işbirliği çağrısı yapmaya devam ediyoruz.
Türkiye’deki medyada köklü değişimin adı: Utanç!
Avrupa ülkelerinin “sahte/yalan/gerçeküstü habere” [fake news] tepkisini ölçen ve ikinci kez hazırlanan Açık Toplum Enstitüsü’nün 2018 endeksinde, Türkiye sondan birinci sırada.
Tutuklu gazeteci sayısı ile yani cezaevindeki 160’ı aşan meslektaşımızla ise dünya birincisi olan  Türkiye’de darbe girişiminin ardından KHK’larla yaklaşık 150 medya organına kilit vuruldu, 700’den fazla basın kartına el kondu, 2 binden fazla basın emekçisi işsiz kaldı. Türkiye’de muhalif gazetecilere ise rahat yok, neredeyse tümüne şüpheyle yaklaşılıyor.
İşte Türkiye’deki medyanın geçirdiği kimlik değişimi tam da bu!
 
TÜRKİYE’DEKİ HUKUKSUZLUKLARIN DUYURULMASINDA AVRUPA’DAKİ TÜRKÇE MEDYA SINIFTA KALDI
Türkiye’deki muhalif medyaya ağır saldırıların ve basın-ifade özgürlüğüne yönelik darbelerin Avrupa’daki Türkçe medyada kendine yeterince yer bulamadığını ise çok açık bir şekilde görüyoruz. Türkiye’deki merkez medyanın bire bir yansımasını Avrupa’daki Türkçe ulusal gazetelerde de görüyoruz. Türkiye’de evrensel değerlerin zedelenmesi durumunda haksızlık ve hukuksuzlukların duyurulmasında buradaki Türkçe gazeteler sınıfta kalmış durumda. 
Doğan Grubu’nun satılması, sadece Türkiye medyasına büyük bir darbe değil aynı zamanda Avrupa’daki Türkçe medyaya da ağır bir darbe. Hem de 24 Haziran 2018 seçimlerine doğru giderken. 
 
OLAN “TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ YERLE YEKSAN ETME” PROJESİDİR
Türkiye’de muhafazakar bir devrim oldu mu? Olanın bana kalırsa ne devrimle ne de muhafazakârlıkla çok alakası yok. Olan, Türkiye Cumhuriyeti’ni yerle yeksan etme projesidir. Ancak “varız kâfi derecede”.
 
Işın Toymaz / Avrupa Postası