TÜRKİYE’DE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN ALMANYA’DA EYLEM

Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü için ve medya organlarının susturulmasına karşı bugün Almanya’nın birçok büyük kentinde eşzamanlı eylemler yapılacak.

Alman Gazeteciler Birliği’nin (DJV) yanı sıra Demokratik İşçi Dernekleri de (DİDF) eylemlere katılma çağrısında bulundu.

DJV Genel Başkanı Frank Überall “Temel haklar çiğneniyor, Türkiye’de artık kalııntıları kalmış basın özgürlüğü tamamen ortadan kaldırılıyor. Biz gazeteciler bu eylemlerde bayrak göstermek zorundayız. Demokrasi Türkiye’de sadece kağıt üzerinde var” dedi.

Türkiye’deki basın özgürlüğü için gösteriler Berlin’de Potsdamer Meydanı’nda saat 14’de, Köln’de Heumarkt’ta saat 14’de, Stuttgart’ta Rotebühlplatz’da saat 14’de, Frankfurt’ta Hauptwache’de saat 15’de ve Hamburg Altona’da Spritzenplatz Medyanı’nda saat 15’de, Münih Stachus’ta Karlsplatz Meydanı’nda saat 15’de başlayacak.

DJV Genel Başkanı Frank Überall Köln kentindeki gösteriye katılacak.

Türkiye’de KHK kapsamında yayınlarına son verilen internetten yayın yapan ve aralarında İMC TV’nin de bulunduğu bazı televizyon kanallarına erişim engellenmiş, TÜRKSAT üzerinden yayın yapan TV10 ve Hayatın Sesi Tv’nin de aralarında olduğu 12 TV ve 11 radyo kanalının yayını da durdurulmuştu.

DW KARARLI

Deutsche Welle, Conflict Zone programının kayıtlarına el koyan Türkiye Gençlik ve Spor Bakanlığı’na dava açtı. DW Yayın Konseyi de başlatılan hukuki girişime destek verdi.

DW’nin konuya ilişkin basın açıklaması şöyle:
“Deutsche Welle (DW), gerçekleştirdiği bir söyleşisine ait video materyallerinin geri verilmesi talebiyle Ankara’da Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açmıştır.
DW’de yayınlanan Conflict Zone adlı programın moderatörü Michel Friedman’ın 5 Eylül 2016 tarihinde Ankara’da gerçekleştirdiği TV söyleşisinin çekiminden sonra video materyallerine Türkiye Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın talimatıyla el konulmuştu.
Türkiye Gençlik ve Spor Bakanlığı, DW’nin olaydan bir gün sonra öğlene kadar tanıdığı sürede kayıtların geri verilmesi talebini yerine getirmedi. Daha sonra DW’nin avukatları tarafından tanınan ikinci süre de Türk tarafınca dikkate alınmadı. DW şimdi de materyallerin geri verilmesi talebiyle Ankara’daki Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açmıştır.
Türk makamlarının tutumunu kınayan DW Genel Müdürü Peter Limbourg, konuyla ilgili açıklamasında “Bu olay, hukuk devleti ilkesi ve demokrasi ile bağdaşmamaktadır. Türk tarafının video materyalimizi derhal geri vermesini talep ediyoruz” ifadelerini kullandı.
DW Yayın Konseyi de 23 Eylül 2016 tarihinde Berlin’de gerçekleşen oturumunda, video materyallerinin geri verilmesi talebiyle başlatılan hukuki sürece açık destek verdi. DW Yayın Konseyi Başkanı Piskopos Karl Jüsten, yaptığı açıklamada “Biz sınırsız basın özgürlüğünden yanayız. Türkiye Avrupa ile sıkı bağlar içindedir. Bu basın özgürlüğü gibi demokrasinin temel ilkelerine saygı gösterilmesini de beraberinde getiriyor. Bu noktada benzer standartlar geçerli olmalıdır. Deutsche Welle’nin Türk bir bakanla yaptığı söyleşinin geri verilmesi için dava açmak zorunda kalması çok endişe verici bir durumdur” şeklinde konuştu.
Öte yandan DW Yayın Konseyi, DW’nin Türkiye’ye ve Almanya’da Türkçe konuşan insanlara yönelik gazetecilik faaliyetlerini memnuniyetle karşıladığını da vurguladı. Konsey aynı zamanda DW’nin siyasi açıdan büyük önem taşıyan hedef bölgesinde tarafsız bilgi sağlayıcı olarak sorumluluklarını yerine getirebilmesi için uygun mali koşulların sağlanmasını da talep etti. Jüsten, “Türkiye’de basın özgürlüğü ile ilgili yaşananları kabul edemeyiz. DW’nin görevi, Türkiye’de yaşayan insanları kapsamlı ve tarafsız bir şekilde bilgilendirmek ve Almanya’nın pozisyonunu iletmektir” diye sözlerini sürdürdü.
Conflict Zone, DW’nin saygın bir siyasi söyleşi programıdır. Program başta katılan konukların ülkeleri olmak üzere uluslararası ilgi uyandırmaktadır. DW’nin İngilizce televizyon programı Conflict Zone’da yer alan siyaset içerikli sohbetlerde çatışan görüşlere yer verilmektedir. Conflict Zone, tutum ve gerçeklerin sert bir şekilde mücadele ettiği bir programdır. Programın moderatörleri, konuklarının tutum ve eylemleriyle ilgili boyun eğmeden sorularını sorar. Tim Sebastian ve Michel Friedman programın moderatörlüğünü yürütmektedir.”

„BU KARAR MUHALİF MEDYAYI SUSTURMA KARARIDIR“

KÖLN – KHK (kanun hükmünde kararname) ile TV 10’un ve Hayat TV’nin yayınları durduruldu.
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) üyesi de olan kanaldaki Gündem On adlı tartışma programını hazırlayıp sunan gazeteci Zeynel Gül, yayının durdurma kararını sert dille eleştirdi.
Alevi toplumun sesi olan TV10’nun kapatılmasını muhalif sese „tahammülsüzlük“ olarak niteleyen Zeynel Gül, TV10’un yayınlarına internet üzerinden devam ettiğini belirtti.
Başbakanlık emriyle OHAL kanunlarına dayanarak hukuksuz bir biçimde yayının kesildiğini kaydeden Gül kararı „Muhalif medyayı susturma kararı“ olarak değerlendirdi.
zeynel-gul3Zeynel Gül „İktidarın karşısında durabilecek bir muhalefet ne yazıkki yok. Farklı renkleri bünyesinde barındıran, barış ve özgürlükleri savunan TV10 sadece Türkiye’nin değil Avrupalı Türklerin de yakından takip ettiği bir kanal. Elbette bu karara karşı hukuksal çerçevede bazı girişimlerimiz olacak. Türkiye’de konuyla ilgili bir basın açıklaması yapıldı. Cumartesi günü de Köln’de bir basın açıklaması yaparak, TV10’un yayınlarının kesilmesini protesto edeceğiz. Toplumun kanalına sahip çıkacağına inanıyoruz. Sanıyorum yakın bir gelecekte muhalif kanallar farklı bir uyduya geçerek yayınlarına devam edecekler“ dedi.
Zeynel Gül, Gündem 10 programında göçmen sorunlarını mercek altına alan formatıyla dikkati çekiyordu.

KORKU ATMOSFERİ

bbl_2016_35_010-tdw-tuerkei-neu

2bbl_2016_35_010-tdw-tuerkei-neu

Börsenblatt, Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğü ihlallerine geniş yer verdi.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) Yönetim Kurulu’ndan Kemal Çalık’ın da imzasını taşıyan “Korku Atmosferi” başlıklı haberde 15 Temmuz girişiminden önce de basın ve ifade özgürlüğünün tehdit altında olduğuna ancak bu tarihten sonra tehditin devasa boyutlara ulaştığına dikkat çekiliyor

LEİF ERİK HOLM NEDEN MAĞDURU OYNADI?

Almanya’nın yükselen yıldızı sağ popülist parti AfD’li siyasetçiler sık sık politik görüşlerinden dolayı dışlandıklarını ve mağdur olduklarını öne sürüyorlar.
İşte bunlardan biri de dünün radyo spikeri bugünün AfD üst düzey siyasetçilerinden Leif Erik Holm.
AFD’nin Mecklenburg Vorpommern Eyalet Teşkilatı’nın zirvedeki isimlerinden Holm AfD’ye katıldığı için işten atıldığını iddia ederek, mağduru oynamıştı.
Wikipedia’da, medyada ve Holm’ün açıklamalarında siyasi görüşleri ve AfD’deki angajmanı dolayısıyla 2013 yılında radyo kanalı Antenne MV’den kovulduğu iddialarını araştıran
kress.de haber sitesinden Armin Fuhrer bu suçlamaların asılsız olduğunu ortaya çıkardı.
Antenne VM Genel Müdürü Robert Weber’e „Sayın Holm’ü, AfD’deki angajmanı yüzünden mi işten çıkardınız“ sorusunu yönelten kress.de haber portalından Fuhrer’e radyo yetkilisinin yanıtı şöyle:

Alman radyo kanalı Antenne VM Genel Müdürü Robert Weber
Alman radyo kanalı Antenne VM Genel Müdürü Robert Weber

„Bu yanlış. AfD Eyalet Teşkilatı Başkanı Beatrix von Storch için çalışmaya başlayınca Holm kendisi istifa etti. Kanalımız o dönem böyle bir talepte de bulunamazdı çünkü Holm’un siyasi bir angajman içinde olduğundan bile haberimiz yoktu. Ancak eğer bilseydim, büyük bir ihtimalle konuşma gereği duyardım. Çünkü Antenne VM politik bir kanal değildir.“
Weber, Leif Erik Holm’un kadrolu değil serbest gazeteci olarak görev yaptığına da işaret ederken, iş arkadaşları da Holm’ün siyasi angajmanından haberdar olmadıklarını ve içine kapalı bir yaşam sürdüğünü belirtiler. Meslektaşları Holm’ün evlendiğinden ve bugün 3 yaşında bir oğlu olduğundan bile çok zaman sonra haberdar olduklarını dile getirdiler.
Holm’ün radyoculuktaki kariyerinde düşüş yaşadığı ve başarıya ulaşmak için AfD’ye yöneldiği de iddialar arasında yer alıyor.

Sağ populist parti AfD'nin Mecklenburg Vorpommern Eyalet Meclis Grubu Başkanı ve Eyalet Teşkilatı Sözcüsü Leif Erik Holm, Antenne VM radyo kanalında AfD'ye katıldığı için işine son verildiğini iddia etmişti
Sağ populist parti AfD’nin Mecklenburg Vorpommern Eyalet Meclis Grubu Başkanı ve Eyalet Teşkilatı Sözcüsü Leif Erik Holm, Antenne VM radyo kanalında AfD’ye katıldığı için işine son verildiğini iddia etmişti

Üstelik Leif Erik Holm, sağ popülist parti AfD’nin içindeki tek gazeteci kökenli isim değil.
AfD Genel Başkan Yardımcısı Alexander Gaulan muhafazakar habercilik yapan serbest gazeteciydi. Yine AfD’nin Aşağı Saksonya Eyalet Teşkilatı Başkanı Armin Paul Hampel de uzun yıllar Alman devlet televizyon kanalı ARD’nin merkez stüdyolarında ve Hindistan’da görev yapmıştı.
Öte yandan kress.de haber portalının konuya ilişkin görüşlerini almak üzere defalarca başvurduğu Holm’un, başvuruları yanıtsız bıraktığı da öğrenildi.

CAN DÜNDAR DA ADAY GÖSTERİLDİ

Avrupa Parlamentosu, Sakharov İnsan Hakları Ödülü’ne aday gösterilenleri açıkladı.

Avrupa Parlamentosu’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, Cumhuriyet yazarı gazeteci Can Dündar da bu yılki ödüle aday gösterilenler arasında yer aldı.

AA’nın haberine göre Kırım Tatarlarının lideri ve eski meclis başkanı Mustafa Abdülcemil, Yezidi toplumunun haklarının savunucusu Nadia Murad Basee ve Lamiya Aji Bashar ile Çin’deki Uygurlu azınlığın haklarını savunan akademisyen Ilham Tohti yine adaylar arasında bulunuyor.

can-dundarAvrupa Parlamentosu, Dış İlişkiler ve İnsan Hakları Komitesi, 6 Ekim’de bu adayların sayısını üçe düşürmek için toplantı yapacak. Avrupa Parlamentosu Başkanlık Divanı, ödülü alanları 27 Ekim’de açıklayacak.

Sakharov İnsan Hakları Ödülü, 1988 yılından bu yana veriyor. Türkiye’den Leyla Zana da geçmiş yılarda bu ödülü alanlar arasında yer alıyor. Ödüle aday gösterilmek için siyasi grupların desteği veya en az 40 parlamenterin imzası gerekiyor.

TÜRKİYE’DE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN KAMPANYA BAŞLATILDI

Alman Kitap Basım ve Yayıncıları Derneği Borsa Birliği, PEN-Merkezi Almanya, Sınırsız Gazetecileri Derneği Türkiye ‘de ifade ve basın özgürlüğü için kampanya başlattı.
#FreeWordsTurkey hashtag’iyle de sosyal medyada kampanya yankı bulurken, adı geçen kuruluşlardan yapılan açıklamada „Federal Alman Hükümeti ve AB-Komisyonu Türkiye ‘de düşünce özgürlüğü talep etmelidir. Federal Hükümet ve AB-Komisyonu ‘ndan Türkiye ‘deki düşünce özgürlüğü için ödün vermeksizin faaliyete geçmesini talep ediyoruz“ dendi.
Federal Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker’e teslim edilmek üzere www.change.org/freewordsturkey_tur sitesinde imza kampanyası başlatan kuruluşlara bugüne dek 37 bin 677 destek geldi.
DİLEKÇE MERKEL VE JUNCKER’E TESLİM EDİLECEK
Federal Hükümet’e ve AB-Komisyonu ‘na yönelik bir online-dilekçe başvuru formu ile imza vermeye çağıran her 3 kuruluş Merkel ve Junker ‘e seslenerek verecekleri kararlarında, davranışlarında ve görüşlerinde, düşünce, bilgilendirme ve basın özgürlüğünü ödünsüz ve etkili bir şekilde talep etmeye ve bunları pazarlık konusu etmemeye davet ettiler.
Söz konusu üç kuruluş yetkililerin, Türkiye ve düşünce özgürlüğünün ağır bir şekilde kısıtlandığı diğer ülkelere karşı sürdürmekte oldukları politikalarını yeniden gözden geçirmelerini talep ederek, baskı altındaki gazeteci ve yazarlar için de, örneğin bürokratik engel çıkarmayan acil-yardım vizesi sunulması gibi, acil yardım istediler.
„POLİTİKACILAR ÖDÜN VERMEDEN ÖZGÜRLÜĞÜ SAVUNMALIDIR“
Borsa Birliği Başkanı Alexander Skipis konuya ilişkin yaptığı açıklamada ’’Türk Hükümeti düşünce özgürlüğüne çok ağır bir şekilde saldırıda bulunmaktadır. Federal Hükümet ve AB-Komisyonu bu konuda daha uzun bir süre kayıtsız kalmamalıdır. Konuşma özgürlüğü bir insan hakkıdır ve pazarlık konusu yapılamaz. Politikacılar bu hakkı ödünsüz bir şekilde savunmalı, çıkar gerekçelerini öne sürerek riske atmamalıdır. Gelin sessizliğimizi birlikte bozalım ve düşünce özgürlüğü için bir ünlem koyalım’’ dedi.
„İLGİSİZ KALAMAYIZ“
PEN-Merkezi Almanya İkinci Başkanı ve Writers-in-Prison Görevlisi Sacha Feuchert de bu konuda „İlgisiz kalmamalıyız“ diyerek „Türkiye ‘deki yazarların tutuklanması, korkutulması ve engellenmesi derhal sona ermelidir. Meslektaşlarımız için mücadele etmek hakkımız ve görevimizdir“ diye konuştu.
„MESLEKTAŞLARIMIZ DESTEK BEKLİYOR“
Sınır Tanımayan Gazeteciler Derneği Sözcüsü Michael Rediske ise, ’’Türkiye ‘deki duruma bakılırsa, sessiz kalmak bir seçenek değildir. Gazeteci ve yazarların kitle halinde kovuşturulmasına karşı yapılacak şey, görüş bildirmektir. Kovuşturmaya uğrayan Türk medya çalışanları bizden dayanışma ve pratik destek beklemektedir’’ dedi.
Diğer taraftan basım evleri, kitapçılar ve medya kuruluşları söz konusu kampanyayı etkin bir şekilde desteklerken, şirketler web sitelerinin açılış sayfalarında kampanyanın sloganını (Türkiye İçin İfade Özgürlüğü-#FreeWordsTurkey) yayınlıyorlar.
Kitapçılar vitrinlerine astıkları afişlerle müşterilerini imza kampanyasına destek vermeye çağırırken, anılan üç kuruluş, yurt içinde ve yurt dışında bulunan partner kuruluşlarını kampanyaya katılmaya ve imza kapmanyasını tanıtmaya davet ediyorlar.
Öte yandan sözkonusu kampanyaya Başbakanlık Sarayı’nın ’’Türkiye İçin İfade Özgürlüğü“ (#FreeWordsTurkey’’) sloganı ile ile ışıklandırılması ile start verilmişti.

TÜRKİYE İÇİN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ DİLEKÇESİ
Alman Kitap Basım ve Yayımcıları Derneği Borsa Birliği e.V., PEN-Merkezi e.V., Sınır Tanımayan Gazete Habercileri Derneği e.V. ’nın düşünce, bilgi ve basın özgürlüğü hakkındaki başvurusu şöyle:
„Konuşma özgürlüğü Türkiye’de ciddi tehdit altındadır. Türk Hükümeti Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra, yoğun bir şekilde, hükümeti eleştiren gazeteci ve medya kuruluşlarına karşı hareket etmektedir. Bununla birlikte Türkiye ‘deki medyanın zaten gergin olan durumu giderek daha da vahimleşmektedir. Gazetecilerin pasaportları ellerinden alınmakta, yazarlar tutuklanmaktadır. Medya grubu olan 130 şirket kapatılmış, buna ek olarak 29 kitap basım evi de kamulaştırılmıştır. Yazarlar ve yayıncılar korku ve varoluşsal kaygı içinde bulunmaktadırlar.
Türkiye ‘de düşünce özgürlüğü ayaklar altına alınmaktadır! Konuşma özgürlüğü insan hakkıdır ve pazarlık konusu edilemez. Düşünce, bilgi edinme ve basın özgürlükleri , özgür ve demokratik bir toplumun temelini oluşturur. Bu nedenle Federal Hükümet ‘i ve Avrupa Komisyonu ‘nundan talebimiz, Türkiye’nin içinde bulunduğu bu duruma karşı net bir duruş sergilermelerini talep ediyoruz, verecekler kararlar, eylemleri ve yapacakları açıklamaları ile tavizsiz ve etkin bir şekilde düşünce özgürlüğünü talep etmeleri ve bunu pazarlık konusıu yapmamalarıdır. Türkiye’de ve dünyanın başka bir yerinde düşünce özgürlüğü saldırı ve ağır sınırlamalara maruz kaldığında, Federal Hükümet ve Avrupa Komisyonu bu ülkelere karşı politikalarını gözden geçirmelidir. Ayrıca, mağdur gazeteci ve yazarların, Almanya tarafından sağlanacak, örneğin bürokrasisi olmayan engelsiz acil yardım vizesi uygulaması gibi hızlı bir şekilde yardıma ihtiyaçları vardır.
Kitap, gazete ve dergilerin demokrasi ve özgürlük için önemli katkıları vardır. Bu nedenle, biz kesinlikle ifade, bilgi ve basın özgürlüğü konusunda kararlıyız. Bu başvuru dilekçemizi destekleyin ve temel haklara bizim ile birlikte sahip çıkın! Konuşma ve özgürlük için!“

„AZINLIKLARIN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İHLAL EDİLİYOR“

Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu(ABTTF), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı(AGİT) Demokratik Kuruluşlar ve İnsan Hakları Ofisi(ODIHR) tarafından Viyana’da düzenlenen İnsani Boyut Uygulama Toplantısı’na katıldı.

“İfade Özgürlüğünün Geliştirilmesi: Haklar, Sorumluluklar ve AGİT’in Katkıları” konulu toplantıda Batı Trakya Türk Azınlığı’nı ABTTF Uluslararası Çalışmalar ve Lobi Grubu üyeleri Funda Reşit ve Fatih Hafızmehmet ile Batı Trakya Azınlığı Kültür ve Eğitim Şirketi(BAKEŞ) Genel Müdürü ve Sosyal Bütünlük için Avrupa Müslüman İnisiyatifi (EMISCO) Yönetim Kurulu üyesi Pervin Hayrullah ile Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği(BTAYTD) Üyesi ve İskeçe Türk Birliği Asbaşkanı Aysel Homko temsil ettiler.

Uluslararası belgelerin ve anayasa hükümlerinin aksine azınlıkların ifade ve basın özgürlüğü ihlal ediliyor

AGİT Medya Özgürlüğü Temsilcisi Dunja Mijatovic’in açılış konuşması yaptığı toplantıda Mijatovic, ifade özgürlüğü kapsamında medya özgürlüğünün öneminin altını çizdi, AGİT üyesi bazı ülkelerde medya özgürlüğünün kısıtlanmasını eleştirdi. İfade özgürlüğü hakkı konulu ilk oturumda konuşan Pervin Hayrullah, Yunanistan’da uluslararası belgelerin ve Anayasa hükümlerinin aksine azınlıkların ifade ve basın özgürlüğünün devlet yetkililerince ihlal edildiğini söyledi, Batı Trakya Türk Azınlığı’na üye bir gazetecinin Batı Trakya Türk Azınlığı’nı “Türk” olarak adlandırdığı için avukatlarının huzurunda tehdit edildiğini belirtti. Azınlık basın mensuplarına yapılan baskılardan örnekler veren Hayrullah, 3592/2007 sayılı yasanın hükümlerinin azınlığın küçük çaptaki medya organları için çok ağır olduğunu söyledi, azınlığa yönelik mali ve yasal baskıları dile getirdi.

Mevcut medya yasası medya çoğulculuğunu tehdit ediyor

Aynı oturumda konuşan ABTTF Uluslararası Çalışmalar ve Lobi Grubu üyesi Funda Reşit ise Batı Trakya Türk Azınlığı’nı temsil eden ve Türkçe dilinde yayın yapan radyoların yeterli oranda Yunanca yayın yapmayıp yabancı bir dilde, Türkçe yayın yaptığı için Yunanistan Radyo ve Televizyon Konseyi tarafından verilen cezaları dile getirdi. Bununla birlikte Funda Reşit, Hara Nikopoulou davasında Gündem ve Millet gazetelerine verilen 150 bin ve 120 bin euroluk cezaları aktardı, bahsekonu gazetelerin cezaların iptali için Yargıtay’a başvurduğunu söyledi. Avrupa Yerel ve Azınlık Dillerinde Yayımlanan Günlük Gazeteler Derneği (MIDAS) ve Avrupa Halkları Federal Birliği(FUEN)’in konuyla ilgili Batı Trakya’ya yapmış olduğu ziyaretleri aktaran Reşit, azınlık gazetelerine verilen yüksek tutardaki tazminat cezalarının medya çoğulculuğunu tehdit ettiğini belirtti. Cevap hakkını kullanan Yunanistan, Batı Trakya’da birçok medya organının özgürce yayın yaptığını ifade ederek ceza alan gazete ve radyoların bazı kanunlara uymadıkları için yasal mahkemeler tarafından yargılanma sonucu bu cezaları aldıklarını belirtti.

İsminde “Türk” kelimesi geçen dernekler kapatılıyor, kamusal alanda Türkçe yasaklanıyor

Toplantının “İfade Özgürlüğü Çerçevesinde Sorumluluklar” konulu ikinci oturumunda söz alan Aysel Homko, ismindeki “Türk” kelimesi nedeniyle kapatılan İskeçe Türk Birliği’nin Asbaşkanı olduğunu söyledi. Homko, Kasım 2013’te Gümülcine’de düzenlenen bir konferansta Batı Trakya Türk Azınlığı’na üye bir gazetecinin, kendisine daha önceden Türkçe konuşabileceği taahhüt edilmesine ve salonda resmi tercüman bulunmasına rağmen, Türkçe konuşturulmadığını söyledi. Ayrıca Homko, Gümülcine Devlet Hastanesi’nde dönemin müdürünün doktor ve hastalar arasında Türkçe konuşulmasını yasakladığını fakat gelen tepkiler üzerine bu yasağın kaldırıldığını belirtti. Homko, Yunanistan’ın Batı Trakya Türk Azınlığı’nın ifade özgürlüğünü ihlal etmeye devam ettiğini söyledi.

Batı Trakya Türk Azınlığı’nın siyasi partisini desteklediği için Cahit Mustafa isimli bir Türk üç kez tutuklandı!

Aynı oturumda söz alan ABTTF Uluslararası Çalışmalar ve Lobi Grubu üyesi Fatih Hafızmehmet, Batı Trakya Türk Azınlığı’nın siyasi alandaki temsilcisi Dostluk, Eşitlik, Barış (DEB) Partisi’nin “Avrupa Avrupa Duy Sesimizi” sloganıyla ile kez Avrupa Parlamentosu seçimlerine katıldığını belirtti. Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde ve DEB Partisi’nin seçimlerde elde ettiği başarının ardından ulusal basın-yayın organlarında yer alan haber ve yorumlara dikkat çeken Hafızmehmet, Yunanistan’da Batı Trakya Türk Azınlığı’nın hala “öteki” olarak algılandığını belirtti. Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde Rodos’ta Cahit Mustafa isimli bir Türk öğretmenin DEB Partisi’nin propagandasını yaptığı gerekçesi ile keyfi olarak üç kez tutuklanarak göz altına alındığını aktaran Hafızmehmet, bu durumun FUEN tarafından da kınandığını ifade ederek Yunan hükümetinden her vatandaşın siyasi görüşünü özgürce ifade etmesine ve seçme özgürlüğüne saygı duymasını istedi. Bu oturumda da cevap hakkını kullanan Yunanistan, ülkesinin Batı Trakya Türk Azınlığı konusunda uluslararası anlaşmalara uyduğunu iddia etti, DEB Partisi’nin Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılımı konusunda yöneltilen soruya ise her ne kadar toplantının konusuna uygun olsa da daha spesifik konuların konuşulduğu forumlarda bu konuyu konuşmanın daha doğru olacağını belirtti.

Yunanistan sivil toplum örgütlerinin “Türk” olarak isimlendirilmesine tahammül gösteremiyor!

Toplantının AGİT ve Sivil Toplumun Rolü konulu üçüncü oturumunda söz alan Pervin Hayrullah, ifade özgürlüğünün diğer temel insan haklarıyla iç içe olduğunu ve birinin yasaklanmasının zincirleme olarak diğerini etkilediğini ifade etti.

Sivil toplumun demokratik değerler içerisinde reddedilemez bir rolü olduğunu belirten Hayrullah, Yunanistan’ın sivil toplum örgütlerinin etnik isimlendirilmelerine tahammülü olmadığını söyledi.

ATGB’DEN DEMOKRASİ VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VURGUSU

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB), Türkiye’deki başarısızlıkla sonuçlanan kanlı darbe girişimini kınaya bir basın açıklaması yayınladı.

ATGB’nin açıklamasında „basın ve ifade özgürlüğü“, „demokrasi“, „barış“ ve „adalet“ vurgusu yapıldı.

Açıklama şöyle:

„ATGB: DARBE GİRİŞİMİNİN ARDINDAN TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ KAZANSIN!

Türkiye’nin kara gecesi 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimini Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) olarak kınıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti’ni temelinden yıkmaya yönelik bu hain saldırı ve kanlı kalkışmanın TBMM, Hükümet, polis, TSK temsilcileri ve elbette Türk ulusunun kenetlenerek önlemesi ve darbecilere direnmesi, gelecek kuşaklar tarafından da takdir ve gururla anılacaktır.

Darbe girişimine direnen Türk halkını selamlıyor, kanlı kalkışma sırasında şehit olanları ise saygıyla anıyoruz.

İfade ve basın özgürlüğünün, demokrasinin, barış ve adaletin kazandığı, siyasi ve toplumsal kutuplaşmanın sona erdiği bir Türkiye’ye inancımızı bir kez daha dile getiriyoruz.

Farklı düşünce, mezhep, inanç, etnik kökenden olanların birarada özgürce, eşit ve kardeşçe yaşadığı bir gelecek için demokrasiye „evet“, darbelere „hayır“ diyoruz.

Demokratik parlamenter sistemin ülkemizde hızla yeniden işlemesini temenni ediyor, her türlü darbe girişimine karşı olduğumuzu açıkça beyan ediyoruz.“